VETERİNER PATOLOJİ NOTLARI
PATOLOJİ 2
SİNDİRİM SİSTEMİ
PATOLOJİSİ:
Hareket : Sindirim
sisteminin peristaltik ve segmentasyon hareketi ile alınan gıdaları hem öğütür
hemde dışarı atar. Hipermotilite = Diare( İshal ) , Hipomotilite= Kontipasyon ( Kabızlık ).
Sekresyon : Karaciğer
ve pankreas gibi bezler ve sindirim kanalı enzimlerinin sekresyonunda
yetersizlik gıdaların sindirimde ve motilitede bozukluk.
Sindirim : Ruminantlarda
rumende atta ise sekum ve kolondaki mikrofloraların aktivite azlığı sindirimde
bozukluğa neden olur.
Absorbsiyon : Bağırsak
mukoza hastalıklarında ( paratüberküloz ) ve hipermotilite’de absorbsiyon
bozulur.
ANOMALİLER
-
Cleft palate : Damak yarığı.
-
Primer ; Chelioschisis = Üst Dudak yarığı
-
Sekunder ; Palatoschisis = Gerçek Damak yarığı
-
Labium Laporium : Tavşan dudaklılık
-
Gnathoschisis : Çene yarığı
-
Meloschisis: Yüzün yarık olması
-
Aprosopie: Yüz kemiklerinin bulunmaması
-
Agnathie : çenenin olmaması
-
Brachygnathie: Çenenin kısa olması
-
Uzun burunlu köpeklerde Brachygnathie inferior
ırk özelliğidir.
-
Prognathie: Mandibulanın uzun olması ,
Prognatizm ( Co ) Eksikliğinde koyunlarda görülür.
-
Dignathie : İkinci bir çene varsa
-
Epignathie : Çenenin çok küçük olması.
-
Otognathie : Kulağın dibinde rudimenter bir
çenenin bulunması
-
Aglossie : Dilin olmaması
-
Microglossie : Dilin küçük olması
-
Macroglossie : Dilin büyük olması
-
Glossoschisis : Dilin yarık olması
-
Synothie : Kulakların birbirine kaynaşmış
olması.
AĞIZ BOŞLUĞUNUN
YANGILARI ( STOMATİTİSLER )
1)
KATARAL
STOMATİTİSLER : Genellikle spesifik tabiatta olmayan kataral stomatitisler
ağız boşluğunun süperfisial yangısıdır. Mukozada Hiperemi , ödem , lenf
folliküllerinin belirginleşmesi , tonsillerin şişkinliği kataral
stomatitislerin belirtileridir.
2)
VEZİKÜLER
STOMATİTİSLER : Epitel hücrelerinin balonumsu dejenerasyonu ve erimesi
sonucunda oluşan içleri berrak sıvı ile dolu vezikülleri ile karakterize bir
stomatitistir.
-
Şap hastalığı : Ruminant ve domuzlarda
-
Stomatitis veziküloza: Domuz , Ruminant , At
-
Veziküler ekzantem , Veziküler stomatitis :
Domuzlarda görülür.
1-ŞAP HASTALIĞI ( DABAK )
-
Etkeni picornavirüs
grubundan aphtovirus alt
gruplarıdır. Başlıca A,O,C,SAT1,SAT2,SAT3 ve Asya 1 olmak üzere 7 serotipi ve
65 kadar subtipi vardır. Tipler arasında ki immunolojik farklılıklar nedeni ile
bir serotipe karşı oluşan bağışıklık diğerlerine karşı koruycu değildir.
Hastalıkla mücadeledeki zorluğun en önemli sebebi budur.
-
Veziküllerin
oluşumu : Bu bölgelerde virusun damarlara etkisi ile interstisyel dokuya
seröz bir eksudat sızar. Bu eksudat epitelyum tabakaya geçerek str.spinozum
hücrelerinin tonofibrillerini ayırır ( spongiozis ) ve spinozum hücreleri
şişer.
-
Dilde , dilin özellikle enlemesine ön 2/3 ‘ünün
dorsal ve dorsolateral’inde dudak ve yanakların iç yüzlerinde , diş etlerinde , sert damakta , burun ,
merme ve burun delikleri çevresinde özellikle sağım döneminde memede , tırnak
bölgesinin korium koronariyumunda , ön midelerinde rastlanır. Veziküllerin içi
sarı – sarıkırmızımtrak renkli bir sıvı
ile doludur. Bu sıvı içerinse virüs titrasyonu oldukça yüksektir. Nötralize
edici antikorlar oluştuktan yaklaşık bir hafta sonra kanda virüs titrasyonu
düşmeye başlar. Artık hayvan aynı serotipe 2 – 4 yıl bağışıktır. Hastalığı
atlatan sığırlar 2 yıl koyunlar 6 ay portör olabilirler. Morbiditesi yüksek ,
mortalitesi düşük.
-
Genç hayvanlarda özellikle daha önce hastalığın
görülmediği bölgelerde vezikülasyon oluşmadan miyokarditis gelişebilir. Bazı
olaylarda miyokarditis ve vezikül oluşumu birlikte görülebilir. Miyokarditis’e
ilgili lezyonlar ventriküller kaslarda özelliklede m.papillarisler’de etrafı
hiperemik bir çizgi ile çevrili hafif soluk alanlar şeklinde ortaya çıkar.
Mikroskobik olarak kalp kasında hyalin dejenerasyonu ve nekroz ile
lenfohistiyositer bir miyokarditis vardır.
-
Lezyonlar daha çok dişler çevresi ile dilin arka
dorsal kesiminde olup genellikle vezikül oluşmadan nekrotik – ülseratif
karakter alırlar. Tipik veziküllere tırnak aralarında rastlanır bu nedenle akut
salgınlarda hayvanlarda topallık görülür. Özelikle kuzularda miyokarditis ile
karakterize perakut formlar görülebilir.
-
Şap hastalığı nadiren insanlarada bulaşır ağız
etrafında ve ellerde lokal veziküler enfeksiyon oluşabilir.
Marazi madde gönderme : Şap hastalığının kesin teşhisi ve tip
tayini için alınacak marazi maddeler şap enstitüsüne gönderilir. Tip tayini
için yeni şekillenmiş kısımlardan seçilir. Bunlar tercih sırasına göre dil ,
damak , dudak , burun mukozası ve meme epiteli gecikmiş vakalarda ise tırnak
arası dokusu gönderilir. Patoloji laboratuarına ise özellikle dil olmak üzere
lezyonlu dokular miyokardit formunda ise kalp kası mutlaka gönderilmelidir.
2-VEZİKÜLER STOMATİTİS
Hastalık primer olarak atlarda görülür ve atların tek
veziküler hastalığıdır.
3-VEZİKÜLER EKZANTEM
Etken calicivirüs. Sadece domuzlarda görülür.
4-DOMUZLARIN VEZİKÜLER
HASTALIĞI
Etken enterovirüs.
3)
EROZİV
ÜLSERATİF STOMATİTİSLER: Bu stomatitislerde ağız boşluğunda yaygın erezyon
ve ülserler görülür. Bu lezyonlar epitellerde vakuoller dejenerasyon veya
koagulatif nekrozlar sonucu oluşur. Erezyonlarda bazal membran sağlamdır. Bazal
membranların yırtılması ile ülserler meydana gelir. Ülserler ya hastalık yapıcı
etkenin direkt etkisi ile primer olarak yada erezyonların sekonder bakteriyel
enfeksiyonları sonucu oluşur. Ülserler ancak nedbe ile iyileşir.
Sebepleri
: Bazal membranıda yıkılmayan travmalar , yanıklar , kimyasal maddeler ,
kronik Hg ve Pb zehirlenmeleri , viral
hastalıklar ve köpeklerde üremi olayları ile primatlarda C vitamini
eksikliğidir.
SIĞIR VEBASI : hastalık
özellikle sığır , manda ve domuzlarda eroziv ülseratif stomatitis.
Gastro-enteritis ve şiddetli ishal ile ani ölüm ile seyreder. Hastalığın etkeni
morbillivirüs’tür. Hasta hayvanın burun akıntısı salya feçes ve idrarı yüksek
oranda virüs içerir. Virüs’ün giriş yeri nazofarinks mukozasıdır. İnfeksiyon
6-15 gündür daha sonra 2-3 gün sonra viremi gelişir. Virüsün afinetesi
özellikle sindirim sistemi mukozası ile lenfoid dokulara daha az oranda ise üst
solunum ve ürogenital sistemdir. Virüs epitelyum hücreleri ile lendositlerde
nekroza neden olur. Böylece hastalığın karakteristik lezyonu olan fokal
nekrotik ve eroziv ülseratif stomatitis, tonsillitis ve gastro-enteritis
gelişir.
Klinik olarak : Yüksek ateş , burun ve göz yaşı akıntısı ,
salya ve ishal ile seyreder. Ateşe paralel olarak lökopenide görülür. Ölüm 6-12
gün içinde şekillenir.
Makroskobik bulgular : Nekropsi bulguları karakteristiktir
fakat patagonomik değildir. Karkasta şiddetli bir dehidrasyon ve kaşeksi
vardır.
Ağız mukozasında
başlangıçta küçük beyaz ve papül şeklinde nekrotik odaklar oluşur. Bu lezyonlar
tipik olarak alt dudağın iç yüzünde buna bitişik diş etinde dilin serbest
kısımının ventralinde komissuraların bitişiğindeki yanak mukozasının
papillalarında ve farinks’te görülür. Özefagus’un üst 1/3’lük bölümünde benzer
lezyonlar oluşur.
Abomazum’da : Lezyonların en yaygın görüldüğü yerlerden
birisidir. Erezyonlar ve ülserasyon gelişir.
İnce bağırsaklarda: Lezyonlar daha az şiddette fakat
benzerdir. Duodenumun giriş kısımı ile ileum’un son kısımındadır.
Kalın Bağırsaklar : Burada özellikle ileosekal valvül’de
sekumdan kolona geçiş bölgesinde ve rectum’da lezyonlar daha belirgindir. İyi
gelişmiş vakalarda sekum mukoza kıvrımları boyunca baştan başa peteşilerle
kaplıdır. Bu durum mukozaya zebra çizgileri görüntüsü verir.
Tonsillerde peyer plaklarında ve gastrointestinal lenfoid
foliküllerde boz-beyaz nekrotik odaklar şekillenir.
Solunum sisteminde özellikle burunda konhalar’da petişiyel
kanamalar yaygıdır.
Kalpte sekunder olarak epi ve endokard’ta özellikle sol
ventriculus’ta bundan da daha ziyade m.papillaris’te kanamalar şekillenir.
BVD MUKOZAL SENDROMU
: Sığır vebasında dil altında ve tonsillerde oluşan lezyonlar BVD’de pek
şekillenmez. BVD’de özefagus’un tamamını kaplayan uzunlamasına kirli
kahverengimsi erezyonlar karakteristiktir.
CGB : sığır
vebasında tonsillerde ve peyer plaklarında gözlenen lezyonlar CGB’de
şekillenmez. CGB’de ise göz lezyonları ve meningoensefalit ile bütün lenf
düğümlerinde büyüme belirlenirken sığır vebasında bu durum yoktur.
KÜÇÜK RUM. VEBASI (
PPR ) : Ülkemizdede görülen koyun ve keçilerin akut viral bir hastalığıdır.
Stomatitis pnömoenteritis kompleks keçi vebası , yalancı sığır vebası olarak
bilinmektedir. Virüs morbillivirüs grubundadır , fakat farklı bir virüstür.
Doğal bulaşmada virüs’ün giriş yeri nazofaringeal mukozadır. Nazofaringeal lenf
düğümlerindeki primer enfeksiyonu takiben viremi başlar , daha sonra virüs
affinite gösterdiği sindirim ve solunum sistemi epitel hücreleri ile lenfloretiküler dokuya yayılır.
Hastalığın çoğu özelliği sığır vebasına benzer. Yalnız farklı olarak solunum
sisteminde şiddetli derecede etkilenir ve keçilerde perakut seyreder.
Nekropside ağız boşluğunda dudak , diş eti , dilin serbest ucu , yanak
papilları ve larinks’te eroziv ülseratif lezyonlar belirgindir. Özefagus ve ön
midelerde lezyon şekillenmezken abomazumda hemorajiler ve erezyonlar mevcuttur.
En önemli nekropsi bulgusu ise colon ve rectum’da zebra çizgilerini andıran
kanamaların görülmesidir. Solunum sisteminde bronkopnömoni yaygın olarak
görülür. Akciğerlerde konsolidasyon , atelektazi ile cranioventral loplarda
pnömoni odakları vardır. Bazen fibrinli bir plöritis de şekillenebilir.
Lenforetiküler dokularda ise dalak büyümüş mediastinal ve mezenterial lenf
düğümleri konjesyone ve ödemlidir.
Mikroskobik olarak : hafif multifokal tracheitis bronşitis
ve nekrotik bronşiyolitis diffüz proliferatif intersititiel pnömoni ve
alveollar sinsityal hücre formasyonları görülür.
BOVİNE VİRAL DİAREHEA:
Dünyada yaygın olan sığırların çoğunlukla sporadik bir hastalığıdır.
Hastalığın VD formu kaşeksi , sürekli ishal , verim düşüklüğü , ateş , salya ve
burun akıntısı ile bazı gebe inekleri abortlarda MD formu ise sindirim kanalı
mukozalarının tamamında erezyon ve ülserlerle karakterizedir. En fazla 3-18
aylık olan hayvanlar ile ayrıca dirençleri zayıflamış daha yaşlı olanlar
etkilenir. Erken etken Togavirüs grubundan bir pestivirüs hastalık
immunsupresyon kondisyon kayıbı infertilite embriyonik ölüm , abort , zayıf
doğum , postnatal büyümenin gecikmesi ve ölümlere neden olur. Virüsün üst
sindirim kanalı epitellerine alt sindirim kanalı kript ve bez epitellerine ,
sindirim sisteminin lenfoid dokusuna özellikle peyer plaklarına , interdigital
bölgeye affinitesi vardır. Ayrıca virüs gebe hayvanlarda plesantayı geçerek
fötüsada etki eder. Enfekte hayvanlar virüsu burun akıntısı , göz akıntısı ve
salya , gayta ile şaçarlar. Bulaşma direkt temas , enfekte su ve yemler veya
intrauterin yolla olur.
BVD ( Subklink enfeksiyon formu ) : subklink bir enfeksiyon
şeklinde seyreden viral diare formu gelişir. Bu form virüsa karşı nötralize
edici antikorlar taşıyan yetişkin hayvanlarda görülür. Hastalık 3-5 günlük bir
inkübasyondan sonra hafif bir ateş ve iştah kayıbı ile başlar. Bazen oral
erezyon ve geçici diare görülür. Virüsun nötralize edici antikorların gelişimi
ile hayvan iyileşir. Virüsun immunsupresif etkisinden dolayı bazı hayvanlarda
sekunder bakteriyal komplikasyonlar gelişebilir.
Persisteviremik danalar formu *** : gebe ineklerde virüs
plasentayı geçerek fötusu etkiler. Fötusun yaşı 100 günden az ise virüs’ün
immunsupresif etkisinden dolayı fötus immun cevap geliştiremez ve çoğunlukla
ölür. Yaşarsa virüs taşıyan fakat antikor yönünden negatif olan persiste viremik
danalar doğar. Zayıftırlar ve çoğu ayakta duramaz. Bunların %50 hayatlarının
ilk yılı içerisinde ölür. Eğer fötus’un yaşı 100-150 gün arasında ise
immunolojik cevap gelişir , fakat özellikle santral sistemini etkileyen
cerebellarhipoplazi mikroftalmi hidranensefali , mikroensefali , hidrocefalus
gibi anamoliler şekillenir.
Mukosal disease : hastalığın akut formunda burun akıntısı
,keratokonjuktivitis , ateş , dehidrasyon ve kısmen kanla karışık bir ishal ile
lökopeni görülür. Ölüm 1-2 haftada görülür. Ağız mukozasında küçük erezyonlar
vardır. Kronik formunda kuvvetli bir burun akıntısı ve merme üzerinde
eksudat’ın kuruması ile kabuklaşan ekskoriyasyonlar görülür. Karkas dehidre
kirli ve kokmuştur. Lezyonlar sindirim sisteminde yagın erezyon ve ülserlerle
karakterizedir. Özefagus’ta baştan sona kanar uzunlamasına seyreden kirli
kahvemsi renkteki lezyonlar karakteristiktir. Rumen ve omazumda ağız
boşluğundakine benzer erezyon ve ülserler abomazumda ödem , hiperemi ,
peteşiyel kanamalar veya 6 cm uzunluğa varabilen üzeri çok zaman difteroid
membranla örtülü alanlar görülür. Bağırsaklarda ağız boşluğundakine benzer
erezyon ve ülserler tüm bağırsaklarda çoğunlukla üzeri difteroid membranla
örtülü alanlar görülür. Zebra çizgileri kolonda yaygındır.
KORİZA : sığır ve
mandaların özellikle ağız boşluğu olmak üzere sindirim sistemi ile üst hava
yollarının akut , kataral , mukopurulent , eroziv ülseratif ve pseudomembranlı
bir yangısıdır. Ayrıca kerotokonjektivitis , kornea’da bulanıklaşma ,
nonpurulent meningoensefalits , fokal nonpurulent intersitisyel nefritis ile
karakterize lezyonlar şekillenir. Etkeni herpes virüstür. Hastalığa 6 ay – 2
yaş arasında ki sığırlar daha duyarlıdır.
Patogenez : sindirim sistemi üst solunum sistemi deri beyin
ve böbreklerde damarların endotel hücreleri ile adventisya tabasındaki aktif
bağ doku hücrelerinde dejenerasyon ve nekroza
neden olur. Orta çaplı arterlerde önce fibrinoid trombozlar oluşur.
Böylece fibrinoid nekrotik ve vaskulitis meydana gelir. Hastalık 4 form’da
seyreder.
1-
Perakut form : başlangıçta 42 C ‘ye kadar çıkan
bir ateş kanlı ve fena kokulu bir ishali takiben hayvan 1-3 gün arasında ölür.
Nekropside ağız mukozasında erezyon ve ülserler görülür. Benzeri lezyonlara
özefagus’un üst 1/3’ünde abomazum ve bağırsaklarda da rastlanır.
2-
Akut intestinal form : ateş , ishal , yaygın
eksanthem , lakrimasyon ve lenf düğümlerini büğümesi ile karakterizedir. Ağız
mukozasında erezyon , ülser ve boz beyaz renkte odaklar vardır. Hayvan 4-9 gün
içinde ölür.
3-
Baş – Göz Formu : ülkemizde en çok görülen
formdur. Ateş 41 C’ye kadar yükselir. Bunu kataral konjektivitis ve rinitis
izler. Burun ve ağız akıntısı zamanla
kurur ve kabuklaşır. Burun delikleri kıvamlı mukopurulent bir eksudat ile dolar
ve inspiratorik solunum güçlüğü görülür. Hastalığın sonlarına göre keratitis
nedeniyle kornea – skleral sınırdan başlamak üzere bulanıklaşır. Yüksek ateşle
birlikte ağız boşluğunda kataral bir stomatitis gelişir. Bunu takiben boz beyaz
nekroz odakları ve bunların açılması ile erezyon ülserler oluşur.çene altı ve
prescapular alanlar başta olmak üzere tüm lenf düğümleri şişkindir.
Ensefalomyelitis inkoordinasyon sıklıkla musculer tremor ve tortikollis
şeklinde ortaya çıkar.
4-
Abortif form : seyrek görülür. Hasta hayvanlarda
abort şekillenir. Klinik semptom pek fark edilmez.
Makroskobik bulgular : kadavra dehidre , kirli ve pis kokuludur.
Yer yer gri sarı renkli pseudomembranlar vardır. Bu lezyonlar özellikle dilin
bütün yüzeyinde yanak papilların uçlarında diş etlerinde yumuşak ve sert
damakta yerleşmiştir. Özefagus’un üst 1/3’lük kısımında erezyonlar şekillenir. Mukozada
peteşiler ve yer yer kanamalar vardır. Lezyonlar kalın bağırsak ve rektumda
daha belirgindir.
Mikroskobik Bulgular
: hastalığın tanıtıcı histopatolojik bulgusu orta çaplı musculer arterlerde
görülen fibrinoid nekrotik vaskülitistir. Lezyonlar beyin , leptomeninks ,
böbrek ile sindirim sistemi deri ve solunum sisteminin lezyonlu bölgeleri ile
karaciğer ve adrenal bezlerde görülür. Benzer lezyonlar atların viral artelitis
hastalığındada vardır. Beyindeki lezyonlar en çok pons , bulbus olfactorius
,n.caudatus ve cornu ammonistedir. Nöronlarda nekroz ve nöronofaji görülür.
MAVİ DİL : akut
seyirli yüksek ateş , dolaşım bozuklukları , oral ve nasal mukozalarda ödem
konjesyon ve ülserasyonlarda karakterize viral bir hastalıktır. Etkeni orbivirüs
grubundan reovirüslardır. Koyunlar başta olmak üzere keçilerde sığırlarda
yabani rum. Ve develerde görülür. Hastalığın bulaşması culicoides spp. Sinekler
ile olur. Sinek ısırmasından sonra virüs bölge lenf düğümü ve dalakta replike
olur. 7 günlük inkubasyonu takiben viremi şekillenir. Daha sonra arterial
kapillar ve venüllerde enfeksiyon gelişir. Virüs bu damarların endotel
hücrelerini dejenere etmesi sonucu lokal mikrovasküler trombozlar ve
permabilitede artış şekillenir. Mavi dil klinik olarak 3 formda seyreder.
(perakut , subakut , abortif )
Perakut veya akut formda yüksek ateş , oral ve nasal
mukozalarda kızarıklık ve akıntı ile dudakta ve dilde emme hareketleri görülür.
Bu aşamada dudakta , dilde ödem ve siyanotik renk değişikliği vardır. Dil şişkin
ve dışarıdadır. Ağız mukozasında önce ekimoz ve peteşiler sonra erezyon ve
ülser gelişir. Ağız mukozasındaki erezyon ve ülserler muntazam ve
uzunlamasınadır. Lezyonlar en çok yanak mukozası ve dil kenarlarında yerleşir.
Dil gangrenli bir hal alır. Ayakta laminitis ve buna ilgili topallık vardır.
Corium coranarium bölgesinde konjesyon belirgindir. Hastalığı atlatanlarda bu
bölgede birbirine paralel kahve renkli çizgiler meydana gelir.
Nekropside : ağızdaki lezyonların yanı sıra myokard’ın
çeşitli bölgelerinde özellikle sol ventriculuste m.papillariste derin nekrozlar
vardır. A.pulmonalis’in başlangıç kısımında media tabakasında şekillenen 1 cm
genişliğinde 2-3 cm uzunluğundaki fokal kanamalar karakteristiktir. Benzeri
kanamalar aortanın çıkış yerindeki subepikardiyal ve supendokardiyal bölgelerde
de görülür. AC’lerde konjesyon ve ödem farinks ve larinks’te ödem ile peteşiyel
yada ekimotik kanamalar vardır. Farinks ve özefagustaki miyodejenarasyonlar
disfaji ve regurgitasyona neden olur ve bununla ilgili olarakta aspirasyon
pnömonisi meydana gelebilir.
Gebe hayvanlarda plesantayı geçen virüs fotüsta akut
nekrotik meningoensefalitise neden olarak teratojenik etki gösterir. Virüs
fotüs’u gebeliğin ilk 1/3’ünde etkilerse hidraensefali , porentsefali , retinaldisplazi
ile birlikte bu hayvanlarda artrogripozis ikinci 1/3’lük dönemde etkilerse
porentsefali son 1/3’lük dönemde etkilerse hafif fokal meningoensefalitis
şekillenir.
Mikroskobik olarak : lezyonlu bölgelerde arteritiol ve
venüllerde tromboz , ödem ile kanamalar vardır.
Mavi dil ektima , fotosensitizasyon , çiçek , şap ve
ülseratif stomatitis’ten ayırt edilmelidir.
Hastalık 3 hafta yada daha fazla sürer ve ölüm
pnömonidendir.
Teşhis amacıyla ateşli dönemde 5ml defibrine kan viroloji
laboratuarına gönderilir. Patoloji laboratuarına ise ağız ve özefagustaki
lezyonlu bölgeler ile kalp’ten alınan parçalar %10’luk formol içerisinde
gönderilir.
ÜREMİ :
genellikle köpeklerde ve bazende kedilerde kronik böbrek yetmezliklerini
takiben gelişen üremi olaylarında sıklıkla ağızda koku bir koku ile ülseratif
stomatitislerede rastlanır. Yanak mukozası ve özellikle dil koyu siyanoziktir.
Dudakların iç yüzünde , yanak mukozasında diş etlerinde dilin lateral ve
ventralinde ülserler görülür. Köpeklerde böbrek yetmezliğinin dolaysıyla
üreminin en önemli nedeni leptospirozdur.
Değişik tipte stomatitisler ;
1-
Çiçek hastalığı : ağız mukozasında
difteroid-nekrotik ve proliferatif lezyonlara ilgili beyazımsı kalın pseudo
membranlar oluşur. At çiçeği ve kanatlı çiçeğinde proliferatif bir stomatitiste
gelişir.
2-
Bulaşıcı ektima : hastalığın etkeni
orfvirüsu’dur. Hastalık koyun ve
keçilerde özellikle kuzu ve oğlaklarda dudaklar , dil , damak , yüz ve
ayaklarda nekrotik proliferatif lezyonlar ile karakterizedir. Kuzularda F.necrophorum
ile komplike olarak ölümlere neden olabilir.
3-
Kandidiazis : Kandida türü mantarlar hayvanların
sindirim siteminde normalde bulunur. Hastalığa neden olan türü genellikle
c.albicans hastalık özellikle kanatlılar ile buzağı tay ve domuzlarda görülür.
Hastalık genç hayvanlarda uzun süreli antibiyotik tedavisini ve Rumen
kokuşmasını mutakip görülmektedir. Buna ilgili olarak lezyonlar dil , sert
damak , farinks ve özefagus ile daha çok rumenin ventral kesesinde retikulum
omazum ve abomazumda beyaz yuvarlak pseudomembranlar görülür. Ağızdaki
kandidiyazis lezyonlarına pamukçukta denir. Mikroskobik olarak epitel
hücrelerinde vakualleşme ve mantar etkenlerine rastlanır. Taylarda daha çok
gastroözefagal kandidiyazis görülür.
PROFUND STOMATİTİSLER
: ağız mukozasındaki özellikle ülseratif lezyonlar pyojenik bakterilerin ve
çoğunlukla oral floranın bağ dokuya veya kas dokusuna kadar yayılmasına neden
olabilir. Ağız boşluğundaki epitel tabakasının derin nekrozu ile birlikte olan
nekrotik stomatitis daha çok termik ve kimyasal sonucu oluşur. Ancak
hayvanlarda derin stomatitise daha çok f.necrophorum ve diğer anaerop
bakteriler neden olur.
ORAL NEKROBASİLLOZİS
: F.necrophorum etkenleri özelliklere nekrotik stomatitis olmak üzere üst
ve alt sindirim sisteminde ve karaciğerde nekrozlara neden olur. Etken sığır
koyun at ve domuzda nekrobasilloz hastalığını oluşturur. Nekrobasilloz erişkin
hayvanlarda piyeten , panarisyum ve karaciğer nekrobasillozu gençlerde ise
buzağı difterisi ve karaciğer nekrobasillozu şeklinde seyreder. Etken uygun bir
ortam bulduğunda çoğalır ve çıkardığı lökosidin , hemolizin ve stoplazmik
ekzotoksinlerle koaglasyon nekrozuna neden olur. Oral nekrobasillozun en iyi
bilinen formu buzağı difterisidir. Buzağı difterisi dil damak yanak ve faringeal
mukozada akut nekrotik-ülseratif stomatitis ile karakterizedir. Predispoze
faktörler travma IBR ve papüller stomatitistir.
AKTİNOBASİLLOZ : etken
aktinobasillus lignierensidir. Sığır ve domuzlarda farinks’in yumuşak
dokularının bir enfeksiyonudur. Lenf damarları ile bölge lenf düğümlerine
yayılarak lenfangitis ve regional lenfadenitis neden olur. Lezyonlar çoğunlukla
dilde dilin çukurluğu boyuncadır ve dissemina piyogranülamatöz odaklar vardır.
Ortası irinle etrafı fibröz doku ile çevrili , sıkı sert , granülomlar görülür.
Bu durumun dilde oluşturduğu sertliğe odun dil terimi denir. Lenfagitis tablosu
dilin dorsal ve ventral yüzlerinde çok belirgindir.
ORAL PAPİLOMATOZİS : köpek
ve sığırlarda papova virüslar tarafından oluşturulan iyi huylu epitelyal tümörlerdir.
Genellikle genç köpeklerde görülsede yakın temasta olan yaşlı köpeklerdede
gelişir. Virus sadece ağız boşluğu mukozasında tümörlere neden olur. Papilomlar
dudaklarda kabarıklar halinde başlar daha sonra karnabahar görünümü alır. Sert
yapılı ve beyaz renklidir. Lezyonlar yanakların iç yüzünde dilde damakta ve
farinkste de gelişir. 2-3 ay içerisinde spontan olarak iyileşir ve kuvvetli bir
bağışıklık gelişir.
EPULİS : diş
etinin tümörlerine ve tümör benzeri üremilerine verilen genel bir klinik
terimdir. Periodantal orjinlidir. Çoğunlukla köpeklerde nadiren kedilerde
görülür. Epulisler sıkı sert gri-pembe neoplastik oluşumlardır. Çoğunlukla
dişlerin arasından veya dişin kenarındaki diş etinden çıkar.
TONSİLLER : ağız
mukozasının devamı şeklinde epitelyal kriptlerle bunun etrafındaki lenfoid
dokuda meydana gelmiştir. Yaşla birlikte atrofi gelişir.
a)
Kataral tonsillitis : distemper , parvoviral
enteritis.
b)
Nekrotik tonsillitis : nekrobasilloz ,
tüberküloz , ruam , pastörellöz , toplu iğne başı-mercimek büyüklüğünde
sarımtırak beyaz odaklar görülür.
c)
Difteroid nekrotik tonsillitis : sığır vebası ,
kedilerin panlökopeni hastalığı.
d)
Hemoraji nekrotik tonsillitis : antraks
e)
Prulent tonsillitis : atların gourm hastalığı
DİŞLER :
Anomaliler :
-
Anodonti : dişlerin şekillenmemesidir.
-
Polidonti : dişlerin normalden daha fazla olması
durumu.
-
Heterotopik polidonti : dental kemer dışında diş
yada dişlerin şekillenmesidir.
-
Pseudopolidonti : kalıcı dişlerin çıkmasından
sonra süt dişlerinin düşmemesi sonucu diş sayısında görülen fazlalık.
-
Oligodonti : diş sayısının normalden az olması.
-
Distopia dentinium: dişlerin çok aralıklı
dizilişi.
DİŞ VE DİŞ DOKUSUNUN
DEJENERATİF DOKUSU
Odonto distrofiler : en
sık karşılaşılan değişiklilk mina hipoplazisidir. Genellikle kesici dişlerde
görülen mina hipoplazileri ameloblast dejenerasyonu sonucu mina , dişi tamamen
kaplayacak şekilde gelişemez. Yer yer oluk ve çukur benzeri hipoplaziler
gelişir. Başlıca nedenleri vit A , D eksikliği , distemper , hiperparatroidizm ,
yüksek dozda tetrasiklin verilmesi , florozis ve intoksikasyonlardır.
Kronik florozis : özellikle
sığır ve koyunların kesici dişlerinde başlangıçta kireç beyazı donukluklar
sonrasında ise sarı-kahverengi veya gri-siyah renkli beneklenmeler ve
alacalanmalar ile karakterizedir. Fazla miktarda florun yiyecek ve içecekler
ile alınması sonucu oluşur. Flor mina tabakasının sertliğini veren apatit
maddesinin yerine girerek florapatit oluşturur.
Neoplastik
hastalıklar : mina tabakasından köken alan tümörlere adamantinom veya
ameloblastom denir. Köpek sığır ve kedilerde bildirilmiştir. Ameloblastik doku
hariç dişin tüm tabakalarından köken alan tümörlere ise odontom denir. Sementom
genellikle dişin tabanında sement birikimi ile karakterizedir.
TÜKRÜK BEZLERİ : kulak
çene altı ve dil altı tükrük bezleri ağız boşluğuna açılır. Tükürük salgısının
fazla olmasına pityalizm denilir. Hg ve organik fosforlu maddelerle
zehirlenmelerde stomatitislerde ensefalitislerde sialoa denitislerde at ve
sığırlarda mantar zehirlenmelerinde görülür. Tükürüğün az salgılanmasına
apityalizm. Tükrük bezleri kistlerine sialosel dil altı altı tükrük bezinin
kistine ranula tükrük bezi taşına sialolit denir. Tükrük bezi yangılarına
sialoadenitis denir.
ÖZEFAGUS : kaşektik
hayvanlar ile anemnezinde kusma pityalizm , yutma güçlüğü ve geviş getirme
bozukluğu bildirilen hayvanlarda timpanilerde ve aspirasyon pnömonilerinde
özefagus daha dikkatli muayne edilmelidir.
-
Postmortal değişiklikler : mide suyununda
etkisiyle özefagusun caudal kısımında ölümden hemen sonra özefagumalazi olarak
bilinen mukoza erimelerine sık rastlanır.
-
Özefagus stenoz ve opturasyonları : kompresyon
stenozları özefagusun çevresinde gelişen tümör apse tüberküloz ve aktinomikoz
gibi lezyonlar ile gelişen kitleler ile diyafragma rupturlarında gögüs
boşluğuna geçen karın organlarının özefagusa basınç yapmaları sonucu lümende
stenozlar gelişir.
-
Özefagus genişlemeleri : genişleme özefagus’un
belirli bir bölgesinde kese biçiminde ise diverticulum olarak tanımlanır. Lümen
içerisinde basınç artışı sonucu gelişen itme tarzdaki genişlemelere pulsiyon
diverticulumu , özefagus çevresinde gelişen fibröz adezyonların büzücü etkisi
ile oluşan genişlemelere traksiyon diverticulumu denir. Özefagus’un çeperi
boyunca oluşan genişlemelere dilatasyon denir. Dilatasyonlara genellikle
stenozlar neden olur. Özefagus kaslarında ki atoniye ilgili gelişen
dilatasyonlar boydan boya bütün özefagusu etkiler bunlara megaözefagus denir.
-
Özefagusta perforasyon ve rupturlar bil hassa
kedi ve köpeklerde kemik , kılçık gibi sivri cisimlerin batması kurşun
yaralanmaları ve hatalı sondalamalar sonucu meydana gelir.
-
Özefagitis:gerek
yakıcı veya irritan kimyasal maddeler ile sıcak gıdalar gerekse bazı enfeksiyoz
hastalıklar özefagus mukozasında lezyonlara neden olur. Buna ilgili olarak kataral,irinli,eroziv-ülseratfi
,psöydomembranöz veya difteroid nekrotik tabiatta özefagitisler gelişir.
-
Refluks
özöfagitis: mide içeriğinin regurgitasyonu ve sürekli kusma hallerinde mide
asidi,pepsin ve muhtemelen pankears enzimlerinin özefagus mukozasını
irkiltmesiyle oluşur. Özefagusun caudal kısımlarında hiperemi,çizgi şeklinde
erozyanlar ve ülser görülür.
RUMİNANTLARIN
ÖNMİDELERİ: ruminantların ön mideleri Rumen,retikulum,omazumdan ibarettir.
Submukozalarında bez ve lenf föllikülleri bulunmaz. Rumen de corpus papillare
denilen villuslar,reticulmda birbirlerini çapraz kesen krista benzeri
çıkıntılar,omazumda lamina omaziler vardır. Yeni doğanlarda ön mideler
gelişmemiştir,kaba yemlerin alınmasıyla birlikte gelişma başlar. Ölümden birkaç
saat sonra Rumen mukazası maserasyona uğrayarak rumenomalazi oluşur.
TİMPANİ
a)
Primer
timpani: genellikle taze baklagiller taze yonca ve meyve posaları gibi
eriyebilir proteinden zengin yemlerin fazla miktarda alınması sonucu gelişir.
Oluşan gazın köpüklü olması ruktusu engeller böylece timpani şekillenir. Gazın
köpüklü oluşu alınan gıdaya,mikrofloranın etkisine,tükürük salgısının miktarı
ve yapısına bağlıdır. Bu nedenle hayvanlar arasında timpaniye karşı duyarlılık
faklıdır.
b)
Sekunder
timpani: rumende normal düzeyde
oluşan gazların ruktus yoluyla atılmasının fiziksel yada fonksiyonel olarak
engellenmesi sonucu gelişir. Fiziksel
olarak özefagus stenoz ve obstrüksiyonu,reticulum adezyonları,peritonitis ve ön
midelerin kontraksıyonunu engelleyen tümor ile apselerdir. Fonksiyonel olarak hoflund sendromu n.vagus
zehirlenmeleri. Suni olarak sütle beslenen buzağıların sütü hızlı gereğinden fazla almaları sonucu akut
sekunder timpani gelişerek ölüme neden olur. Timpanilerde ölüm sebebi abdominal
basıncın diafragma ve akciğerlere etkimesi sonucu solunumengellenmesi sonucu
oluşur. Timpaniden ölen hayvanların ön mideleri aşırı bir gazla şişkindir doğal
deliklerinden koyu renkli pıhtılaşmayan bir kan sızar. Kadavra sırt üstüdür.
Özefagusta timpani hattu denile özefagusun cervikal bölgeden thorcal bölgeye
giriş kısmı mukozası konjesyone ve ekimotik,peteşiyal kanamalar vardır. Ölümden
sonra diafragma rubturları ve prolabsus recti gelişebilir.
Önmidelerde anormal
içerik: Üre toksikasyonunda içerik alkalıdır ve amonyak
kokar,organofosfatlar karakteristik şalgam kokusunu aldıran keskin bir
insektisit kokuya sahiptir. Çam iğne ve sakızları çok alındığında sedir yağı
benzeri bir koku vardır.
Önmidelerde
Perforasyon ve Ruptur: yabancı cisimlerin perforasyonu sonucunda lokal
fibrinli bir peritonitis yani traumatik reticuloperitonitis şekillenir. Yabancı
cisim küçükse ilerliyemez kronik lokal peritonitis oluşur. Büyükse perikardo
doğru ilerler yabancı cisimin ilerleyişi yavaş olduğundan çevresinde
granülasyon dokusundan bir kanal oluşur ve burada yabancı cismin yanı sıra
reticulum içeriği,irinli bir eksudat,aktınomyces pyogenes ve F.necrophorum ve
diğer kokuşma bakterileri yer aır. Yabancı cisim perikarda batınca
fibrinoprulent bir perikarditis ve kalp kesesinde kötü kokulu bir eksudat
birikir. Bazen miyokarditise de neden olabilir.
Nekropside;rupturun postmortal mı yoksa antemortem olduğu
tespit edilmelidir.
1-
Antemortemde yırtık kenarları kanlı ve ödemlidir
ayrıca kenarları dışa kıvrıktır. Postmortal rupturlarda ise yırtık kenarlarında
kanama yoktur.
2-
Antemortemde yırtılan dokudan içerik karın
boşluğuna yayılmıştır. Omentum içinde çok miktarda içerik bulunur. Postmortemde
ise içerik karın boşluğuna dağılmamış ve peritona yapışmamıştır.
3-
Antemortem rupturda yırtık kısımlar,seroza ve
kas tabakasında mukozadan daha geniştir,postmortemde eşittir.
4-
Antemortemde otointoksikasyonun damar
permeabilitesini arttırması sonucu vücut boşluklarında trasüdasyonlar vardır.
5-
Antemortemde mide ,KC , kalp ve iskelet
kaslarında parankim dejenerasyonları vardır.
ÖNMİDELERİN YANGISI :
rumenitis , retikulitis ve omasitis içerisinde en fazla rumenitise rastlanır.
Bazı viral hastalıklar Rumen asidozu ve travmatik lezyonlar başta gelir. Viral
hastalıklardan buzağıların İBR sığırların şap , MD ve CGB ‘da koyunların şap ,
mavi dil ve generalize çiçek hastalığında , Rumen mukozasında erezyon ve
ülserler ile karakterize rumenitis görülür. Ayrıca papüler stomatitis
kontagiyöz ektima ve sığır vebasında bazen rumenitisde gelişebilir. Ön önemli
nedeni Rumen asidozudur. Buğday arpa , mısır , şeker pancarı ve ekmek gibi
kolay hazımolabilen ve KH yönünden zengin yemlerin fazla alınması ile
ilgilidir. Bu gibi durumlarda rumende ucucu yağ asitlerinin artışına paralel
olarak pH düşmeye başlar. pH 5’in altına düştüğünde laktat kullanan ve
selülotik bakteriler ile protozoonlar yıkımlanır. Buna karşın KH’lardan laktik
asit oluşturan gram + bakterilerde artış meydana gelir bu arada Rumen hareketleri azalır ve durur.
Rumende asiditenin artması sonucunda tükrük sekresyonunu yani tükrüğün tampon
etkisini durdurur. Laktik asit rumene fazla miktarda sıvı geçerir böylece Rumen
içeriği sulu bir hal alır ve hayvanda dehidrasyon , anüri, ve kollaps gelişir.
Hastalıktan ölen perakut olgularda pH 4-4,5 kadar inmiş gözler çökük genel bir
konjesyon vardır , kan oldukça koyu renkte ve kıvamlıdır. Rumen ve retikulum
içeriği ince ve yulaf lapası gibidir ve tahıl taneleri görülür. Rumen retikulum
omazum mukozaları siyanozik bir renktedir. Bu nedenle asetik rumenitis
çoğunlukla f.necrophorumların etkisi sonucu nekrobasiller rumenitis ile mucor
rhizopus ve apsidia cinsi mantarlar etkisi sonucu mikotik rumenitis ile
komplike olur.
NEKROBASİLLER
RUMENİTİS : hastalık Rumen asidozunun bir sonucu olarak besi sığırlarında
yaygındır. Tane yem verilen süt inekleri ile koyunlarda da görülür.
Papillarında ve pilalarda 2-15 cm genişliğinde nekrotik odaklar ortaya çıkar.
Hayvan hastalığı atlatıp iyileşirse ülserlerin yerinde yıldız şeklinde nedbe
dokusu oluşur. F.necrophorum’lar metasitazik olarak KC’ye geçerek orada
koaglasyon nekrozları ve bunların likefaksiyonu ilede apseler de şekillenir
böylece rumenitis-KC apsesi sendromu hastalığı oluşur.
MİKOTİK RUMENİTİS : lezyonların
nedeni etkenlerin damar duvarına invazyonu sonucu oluşan vaskülütis ve
trombozlardır. Bu nedenle lezyonlar siyahımsı kırmızı renkte ön mide duvarında
geniş infarktus alanları şeklinde gözükür. Lezyon serozaya kadar ilerlemiştir.
Lezyonlu bölgenin peritonunda fibrino hemorajik bir peritonitiste vardır.
Lezyonlar genellikle rumenin ventral kesesi ile retikulum ve omazumun bazı
kısımlarına yerleşir. Mikotik rumenitisler nekrobasiller olanlardan daha
şiddetli ve öldürücüdür. Rumenitislerde yangı serozaya kadar yayılmış ve
hemorajik ise öncelikle mikotik rumenitis düşünülmelidir.
NEOPLASTİK
HASTALIKLAR : sığırlarda ağız boşluğu ve özefagusta görülen papillomlara
Rumen ve retikulumda da rastlanır. Önmidelerin epitel ve mezenkimal ornjinli
maling tümörleri çok nadirdir. Sığırların löykoz olaylarında tümör odakları
bazen ön midelerdede görülür.
PARAZİTER HASTALIKLAR
: sığır ve koyunlar ile yabani rum.’ların ön midelerinde ve duodenumda
paramphistomum spp. Sık rastlanır.
Kırmızım tırak renkli papilla büyüklüğünde trematodlardır. Papillalarda
atrofiye şiddetli enf. ‘da duodenumda enteritise neden olur.
MİDE VE ABOMAZUM
YER DEĞİŞTİRMESİ :
-
Volvulus ventrikuli : midenin uzun ekseni
etrafında dönmesidir. Mide özefagusla birleştiği yerde saat yönünde döner.
Genelde büyük cüsseli yaşlı köpeklerde görülür. Midenin fazla dolgunluğu , ani
hareketler ile lig. Gastrofrenicum , lig. Gastrohepaticum gibi mide lig.
Gevşekliği yer alır. Özefagus spiral şeklini alır ve tümü ile tıkanır. Ve
midede sekunder timpani oluşur. Mide ile birlikte dönen organlarda , dalakta
pasif hiperemi , ve dalak v şeklini alır.
Dönme 5-24 saat
içerisinde ortadan kaldırılmazsa timpani ile ilgili solunum ve dolaşım
yetersizliğinden ölüm oluşur.
Mide genişlemeleri (
Dilatasyon ) :
a)
Primer
Dilatasyonlar : gıdaya bağlı
-
Primer akut dilatasyon : fazla miktarda KH ‘den
zengin fermantasyona el verişli gıda alınması yada yemin iyi çiğnenmemesi
sonucu gelişir.
-
Primer kronik dilatasyon : midenin kas
tabakasının atonisi mide mukozası ve kasların hipertrofisi sonucu gelişir.
b)
Sekunder
Dilatasyonlar : organik bir tıkanmaya bağlıdırlar.
-
Sekunder akut dilatasyon : özellikle atlarda ve
köpeklerde görülür. Atlarda bağırsak tıkanmaları , köpeklerde mide torsiyonu
sonucunda gelişir. Ot hastalığı sendromuda gözlemlenir.
-
Sekunder kronik dilatasyon: piloris ve ince
bağırsaklarda ki stenozlar , opstructionlar neden olur.
MİDE PERFORASYONU :
peptik ülserler atlarda gastrophilus larvaları yakıcı kimyasal maddeler veya
dışarıdan oluşan travmalar sonucunda gelişir. Perfurasyon sınırlı ve uzun sürede
oluştu ise delik yerinde sınırlı bir peritonitis gelişir ve mide duvarında
yapışma oluşur. Delik büyük ve ani gelişti ise mide içeriğinin karın boşluğuna
geçmesi sonucunda yaygın diffuz peritonitis gelişir ve hayvan intoksikasyon
putrid’den ölür.
MİDE RUPTURU : Mide
rupturlarında hayvanlar 1-8 saatte intoksikasyon putrit ve şoktan ölür.
MİDEDE YABANCI
CİSİMLER : Kuduz , distemper ve birçok C.S.S hastalıklarında ile pika
olaylarında midede daha az olarakta abomazumda yabancı cisimlere rastlanır.
MİDE – ABOMAZUM
YANGILARI : genellikle bağırsaklarla birlikte gastroenteritis şeklinde
seyreder.
1-
KATARAL
GASTRİTİS : mide mukozası hiperemik duvarı ödemli ve seröz veya mükoz bir
eksudat vardır. Sebepleri çok sıcak – soğuk ve bozuk yemler , kimyasal alerjik ve
termik etkiler vardır. Kronik yangılarda gastritis kataralis kronika
hipertrofikans gelişebilir.
2-
FİBRİNLİ
GASTRİTİS : sığır ve domuz vebasında görülür. Sekunder bakteriyel etkiler
ile olay çoğunlukla difteroid-nekrotik gastritise kayar.
3-
DİFTEROİD-NEKROTİK
GASTRİTİS : sığır vebasında buzağıların abomazum nekrobasillozunda görülür.
4-
HEMORAJİK
GASTRİTİS : özellikle koyunların bradzot , köpeklerin leptospiroz’u ve
üremik gastritis ile sığırların theilerioz’unda görülür.
ÜREMİK GASTRİTİS : kronik böbrek yetersizliğine bağlı olarak
köpeklerde ve bazende at ve kedilerde ortaya çıkar. Hastalarda hematemezis ve
melena vardır. Mide ve duodenum mukozasında şiddetli konjesyon vardır. Mukoza
koyu kırmızı – siyah renktedir. Mukozada erezyon ve ülserlere rastlanır. Midede
nH3 amonyak kokusu vardır. Mikroskobik olarak midenin tüm katlarında kireçlenme
mukozanın kapillar damar endotellerinde dejenerasyon nekroz ve bazen trombozlar
görülür. Böbrek yetersizliğine bağlı gastritin böbrekte parçalanıp atılışının
aksaması HCL’nin fazla salınmasına buda mukozanın yıkımının şiddetlenmesine
neden olur. Kalsifikasyonlar böbrek yetersizliğine bağlı kalsiyum
metabolizmasında ki düzensizlikten kaynaklanır.
BRADZOT : besi durumu iyi kuzu ve tokluların bazen buzağıların
cl.septicum’dan ileri gelen perakut seyirli hemorajik abomazitis toksemi ve
yüksek mortalite ile karakterize bir hastalıktır. Oluşumunda alınan soğuk
gıdalar ile abomazumun direncinin kırılması ve trematod ve nematodların
mukozada ki saplandıkları odaklardan etkenlerin girmesi ile oluşur. Etkenlerin
burada çıkardığı nörotoksin hastalığın sebebidir.
Nekropside : karın boşluğunda
hafif kanlı bir sıvı abomazum serözası konjesyon ve fibrinle örtülü mukozası
ise ödemli ve kıvrımları kalınlaşmış genelliklede hemorajik veya nekrotiktir.
Venöz damarlarda trombozlar görülür.
MİDE VE DUODENUM EREZYON VE ÜLSERLERİ: mide mukozasındaki yersel
dolaşım bozuklukları veya sığır vebası koriza MD , mavi dil gibi bazı
enfeksiyöz hastalıklar sonucu meydana gelir. Primer erezyon odağına mide asidinin
etkisi ile oluşan ülserlere peptik ülserler denir. Akut ülserler zımba ile
delinmiş gibi çevresinden kesgin olarak ayrılmış ve zemini hafif kalındır.
Zamanla granülasyon dokusu ile nedbeleşir. Mide salgısı granülasyon dokusunu
yani nedbeleşmeyi engellerse veya F.necrophorum gibi sekunder bir enfeksiyon
meydana gelirse kronikleşir.
Kronik ülserlerin tehlikeli komplikasyonları arrosion
kanamalar peritonitiste neden olan perforasyonlar komşu organlarda meydana
getirdiği yapışmalardır. Buzağılarda sütten kaba yeme geçişte piloris
bölgesinde abomazum ülserlerine çok rastlanır. Önce erezyonlar oluşur. Mide
asidi salgılanmaya başlayınca ülserler meydana gelir.
BAĞIRSAKLAR : içten
dışa mukoza submukoza kas tabakası ve serözada oluşur. Mukozanın l.epitelyalis
kısımında villus , L.propria ise bezler bulunur. Sadece duodenumda submukozada
burunner bezleri vardır.
POSTMORTAL
DEĞİŞİKLİKLER : bağırsaklarda postmortal değişikler çabuk şekillenir. Buna
ilgili olarak kokuşma bakterilerinin etkisi ile postmortal timpani mukozanın
eriyerek yumuşak bir kitle halini alması sonucu postmortal otoliz şekillenir.
Kan ve safra inhibasyonu ile kokuşmaya ilgili olarak pseudomelanozda gelişir.
BAĞIRSAK VAZİYET
DEĞİŞİKLERİ : genellikle equilerde
rastlanır. bu olayda bağırsak lümenin tıkanması ve yersel dolaşımın
engellenmesi derecesinde paralel bozukluklar şekillenir. Bu kısımlarda
hemorajik staz , ödem, nekroz ve infarktus şekillenir. proksimalinde ki
bağırsaklarda ve midede dilatasyon veya ruptur karın boşluğunda durgunluğa
bağlı çokca kanlı bir sıvı vardır. Vucüt su – elektrolit miktarında ileri
derece bozukluk , intoksikasyon ve şok ölümün nedenidir.
EVENTRASYON : bağırsakların
özellikle ince bağırsakların karın boşluğu dışına çıkmasıdır.
VOLVULUS : bağırsakların
uzun ekseni etrafında mezenteriumla birlikte dönmesi sonucu oluşur.
ROTASYON : sol
dorsal kolon halkasının sol ventral kolon ekseni etrafında dönmesidir.
İNVAGİNASYON : bağırsağın
bir bölümünün önündeki bağırsağın içine mezenteriumla birlikte girmesidir.
Normalde bu girişe düzenli peristaltik hareketler engel olur. Fakat peristaltik
hareketler sırasında öndeki kesim gazla dilate olmuş arkadaki kesimin içine
girebilir.
BAĞIRSAK LÜMENİNDE Kİ
DEĞİŞİKLİKLER
Bağırsak
opsturictionu : bağırsak içeriği hareketinin engellenmesidir. Bağırsak
duvarında ki bir lezyonla ilgili lümenin daralması yani stenoz , bağırsak
lümenin bir kitle ile tıkanması yani opturasyon ve ileus olaylarında olduğu
gibi bağırsakların peristaltik hareketlerinin durması başlıca nedenleridir.
Bağırsak
diverticulumu : diverticulumlar bağırsak lümenin mukoza ile döşeli olarak
kas tabakasına ve subserözasına kese tarzındaki dilatasyonlardır.
Diverticulumlar perforasyona – ruptura duyarlıdır.
Paralitik ileus : abdominal
cerrahi müdaheleler sırasında çeşitli travmalar şiddetli ağrı ve peritonitis
sonucu bağırsak kaslarının sirküler ve peristaltik hareketlerinin
oluşmamasıdır.
YABANCI CİSİMLER
Bağırsak
konkrementleri : en çok atlarda ve kalın bağırsaklarda görülür. Bağırsak
diverticulumları konkrementleri için uygun yerlerdir. Enterolitler yani
bağırsak taşları daha çok değirmende duran kepekle beslenen atlarda görülür.
ENTERİTİSLER
1-
Kataral enteritis : akut kataral enteritiste
mukoza hiperemik ödematöz ve şişkindir. Lümeninde şekillenmiş bir içerik ile
serömükozdan irinliye kadar değişen bir eksudat vardır. Çok sayıda lökositlerin
görülmesi enteritisler için iyi bir endekstir. Mukozada lenfosit daima bulunur.
Yalnız lenfositlerin diffuz olması yangıya işarettir. Lenf düğümlerinde
hipertrofi soliter lenf foliküllerinde hiperplazi vardır. Villusların
epitellerinde dejenerasyon ve deskuamasyon propriada ödem ve diffuz löykosit
infilitrasyonları görülür. Kronik olaylarda bağırsak mukozası kalınlaşmış yani
enteritis kronika hipertrofikans veya aksine incelmiş enteritis kronika
atrofikans gelişmiş olabilir. Kronik enteritisler helmintiazis ve kronik
bağırsak konjesyonu ile ilgilidir.
1-
Koranavirüs enfeksiyonları : buzağılarda yalnız
başına veya rotavirüs ve crytosporidium ile birlikte kataral bir enterokolitise
neden olur. Bağırsak villuslarında atrofi vardır. Lezyon daha çok ileum ve
kolondadır. Hastalık doğduktan 5.günden sonra ortaya çıkar. Koronavirüsler
villusların uç ve yan kısımlarında absorptif enterositlerde çoğalır. Hastalarda
ishal ve dehidrasyon vardır. Süt emme devam eden enfekte buzağılarda ishal ile
birlikte solunum sistemi enfeksiyonuda görülür. Otopside nonspesifik ishal
belirtileri vardır. Orta şiddette fibrinonekrotik bir tiflokolitis , mezenterial
lenf düğümlerinde büyüme ve ödem vardır. Mikroskobik olarak villöz atrofi ile
birlikte kolitisin bulunması tipiktir. Hindilerde enfeksiyöz enteritisler neden
olabilir. Enterotiflitis ve villöz atrofi vardır. Ayrıca korona virus
enfeksiyonu erişkin sığırlarda kış dizanterisine neden olabilir.
2-
Rotavirüs enfeksiyonları : buzağı kuzu tay ve
köpek yavrularında özellikle jejenum ve ileumda kataral bir enteritise neden
olur. Enfeksiyon 20-24 saat sonra ishal görülür. Hastalık genellikle 4-5
günlükten büyük 2-3 haftalık küçük buzağılarda görülür. Virus villusların
distal yarımı veya 2/3’lük distal kısımındak absorptif enterositlerde ve
bazende goblet hücrelerinde çoğalır.
Mikroskobik olarak : nonspesifik bir ishal
vardır. Koronovirüslerden ayırt edilemez villuslarda kısalma kütleşme orta
şiddette atrofi görülür. Yalnız yangı jejenum ve ileumdadır. Kollitis görülmez.
Koronavirüs ve E.coliden oldukça hafif ve geçicidir.
3-
Kolibasillozis : etken E.coli nin hemoliz yapan
serotipleridir. Bulaşma hayvanların dışklarıdır. Kolibasillozisin
etiyolojisinde predispoze faktörlerin rolü büyüktür. Bunlar;
a)
Hijyenik olmayan ahırlarda barındırma
b)
Hatalı besleme
c)
Zamanında ve yeterli colostrum vermemek
d)
Virusların özellikle koranavirusların rolü
büyüktür.
Yeni doğan buzağıların göbek bağı
ve nazofarinks mukozasından etken vücuda girer. Hastalık 2-3 günlük buzağılarda
sık görülür.
a)
Enterotoksijenik kolibasillozis: buzağı,kuzu ve
domuz yavruları ve insanlarda görülür. Etkenin virulansı bağırsaklarda
kolonizasyon yeteneğinden ve toksin üretmesinden kaynaklanır. Enfeksiyon tipik
olarak 2-3 günlük buzağı ,kuzu,domuz yavrularında 3 haftalığa kadar olanlarda
görülür. Hastalıkta bol miktarda sarı renkli ishal şiddetli dehidrasyon,ateş
tedavi olmazsa ölüm şekillenir.
b)
Enteropatojenik kolibasillozis: enterohemorajik
E.coli 1 aylıktan küçük buzağılarda hemorajik enterokolitise neden olur. Ölüm
hastalığın ortaya çıkmasından birkaç gün sonra görülebilir. Bazen 7-10
içerisinde iyileşilebilir. Lezyonlarlar spiral kolon ve rektumda arasıra distal
incebağırsakta ve sekumda hafif fibrinli veya fibrinohemorajik yangı şeklinde
görülür.kolon mukozasında konjesyon mukozada hiperemi üzerinde mukus nekrotik
kitleler ve kan görülür. Kolon içeriği sulu ve sık sık kan ile boyalıdır.
Rektumda mukoza kıvrımlarında konjesyona yada fibrinohemorajik bir proktitise
rastlanır. Mezenterial lenf düğümleri büyür ara sıra artritis ve serozitis gibi
septisemiye yorumlanan lezyonlar şekillenir. mikroskobik olarak villuslarda
kütleşme,atrofi ve kaynaşma,epitel hücreleri kısalır yuvarlaklaşır ve kimi
olgularda tek tek yada kümeler halinde dökülerek mikroerozyonlar şekillenir.
c)
Septisemik kolibasillozis: özellikle buzağılarda
daha az oranlada diğer genç hayvanlarda görülür. Septisemik kolibasillozis yeni
doğanların bir hastalığıdır. Genellikle 2-3 günlük buzağılarda görülür.
Hastalık ani ölümlere yol açan perakut septisemi ve endotoksemi şeklinde
seyreder yada subakut veya kronik olur. Laboratuara mezenterial lenf
düğümü,bağırsak,dalak,ren,açılmamış eklemler göderilir. Korona ve rotavirus ile
kriptosporidium genellikle 5-10 günlük buzağılarda dikkate alınmalıdır.
Şiddetli villöz atrofinin olmayışı ile diğer enfeksiyonlardan ayrılmalıdır.
4-
Enterotoksemiler:
-
Cl.chauvoei: yanıkara
-
Cl.septicum: bradzot,maling ödem
-
Cl.haemolyticum: sığırların basiller
hemoglobinürisi
-
Cl.novyi: enfeksiyöz nektorik hepatitis
-
Cl. Botulinum: botilismus hastalığı
-
Cl.perfiringens: sığır,koyun,keçi ve domuzlarda
enterit ile seyreden enterotoksemiler. Anaerob bir basil olup çok
yaygındır.a,b,c,d ve e tipleri vardır. Etkenler çıkardıkları letal toksinler
ile ayırt edilir. Alfa beta epsilon iota ekzotoksinlerdir.
Toksinler: hücre
zarına etki ederek hemoliz yada nekroza neden olur. Nekrotik ve paralize neden
olarak enteritise neden olur. Sindirim esnasında enzimatik yolla aktive edilir.
Toksik etkiyi özellikle beyin ve böbrekte gösterir. Proteolitik enzimlerle
aktive edilerek kapillar permeabilite artışına neden olur.
Klostridial
enterotoksemilerde patogenez: bağırsak peristaltiğinin azalması,etkenler
kolona doğru taşınamaz ileuma doğru yukarı çıkar. Nişasta gibi maddelerin fazla
verilmesi klostridium gibi sakkarolitik bakterilerin çoğalmasına neden olur.
Ani rasyon değişikliği,az hazmedilen besinlerin bağırsağa geçmesiyle
klostridiumların çoğalmasına neden olur.
Cl.perfiringens tip A
Enterotoksemiler: cl. Tip A özelikle koyunların alimenter kanalında
normalde bulunur. Alfa toksin üreterek hemolize neden olur. Hastalık 2-16
haftalık buzağı ve kuzularda görülür. Hastalık aniden başlar,kısa süre devam
eder. Mortalite oranı oldukça yüksektir. Şiddetli ishal,hemoglobinuri ve
ikterus vardır. Kadavrada kokuşma erken başlar.
Nekropside: şiddetli ikterus ve anemi vardır. abomazumda
pıhtılaşmış süt böbrekler koyu siyah ve renklidir ve hidroperikardium vardır.
etken kanatlılarda nekrotik enteritise neden olur ayrıca insan ve hayvanların
gazlı gangren etkenlerinde birisidir.
Cl.perfiringens tip
B: kuzu dizanteriside denir. Alfa, beta,epsilon toksini vardır. 10-14
günlük kuzu ve aynı yaştaki buzağı ile birkaç günlük taylarda görülür.
Kollibasiloz ile birlikte seyreder.
Nekroside: karakteristik lezyon hemorajik enteritistir.
Abomazumda pıhtılaşmış süte rastlanır. Bu bulgulara kolibasilloz,cl.
Perfiringens tip A ve B de rastlanır. Şiddetli ishalle seyreder. Hastalık
actinobasilus equi ve salmonellozis ile karışabilir. Salmonellozis daha çok
kalın bağırsaklara yerleşir.
cl.perfiringens tip
C: erişkin koyun,keçi besi sığıları ile kuzu ve buzağılarda rastlanır.
Bazen klinik bulgu şekillenmeye bilir, hayvanlar ölü bulunabilir. Hemorajik-nekrotik
veya nekrotik-ülseröz bir jejunitis ve ileitis karın boşluğunda 2-3 lt. hava
ile temasta pıhıtlaşabilen eksudat incebağırsak ve idrar kesesinde konjesyon
ile plöra ve perikardta jelatinöz bir eksudat vardır.
Cl.perfiringens tip D:
koyun ve keçilerin en önemli hastalığıdır. Genelde besili kuzularda az
olarakta koyun,keçi ve danalarda görülür. Sinirsel semptomlar ve ani ölümlerle
karakterizedir. Komadan birkaç saat önce opistotonus bazı koyunlarda ölüm
anında konvulziyon görülür. Şiddetli sancı sonucu buzağılar böğürür. Nadiren
hayvanlar başlarını sert cisimler vurur.
Nekropside: besi deerecesi çok iyidir. Kokuşma hızlı
gelişir.perikartta pıhtılaşan bolca eksudat vardır. epikard endokard bağırsak
serozasında timus ve karın kaslarında peteşiyel ve ekimotik kanamalar vardır.
böbrekler koyu kırmızı ve şişkin olup otoliz çabuk şekillenir.1-2 saat
içerisinde jel kıvamına gelir. Buna intertubuler kanamalar neden olur. Sadece
buzağılarda böbreklerde yumuşama olmaz.
Kapsula altında konjesyon özellikle subakut dönemde beyinde
bilateral fokal simetrik hemoraji veya
malazi görülebilir. Bu durum epsilon toksini ile ilgilidir.
Cl.perfiringens tip
E: 1 haftalıktan küçük buzağı ve tavşanlarda görülür. Abomazumda ülserler
ile hemorajik enteritis vardır. hidroperikardium ve seröz zarlarda hemorajiler
görülebilir. Klostiridial enfeksiyonlarda teşhis ince bağırsakta içerik dahil
iki ucu bağlanmış bağırsaklar laboratuara göderilir.
DISTEMPER: Etken
morbilliviruslar alimenter yada solunum yolu ile alınır.Virus sindirim sistemi
solunum sistemi sınır sisteminde ise nöron ve glia hücrelerine deride epitel
hücrelere affinite gösterir.Hastalık 5 değişik dokuda lokalize olur;
1-
Sindirim sistemi: kataral gastroenteritis ishal
hiperemi ve epitel hücrelerinde sitoplazmik veya nüklear inkluzyon cisimcikleri
vardır.
2-
Sinir sistemi: Nonprulent ensefalomiyelitis
demiyilenizasyon ile sitoplazmik veya nüklear inkluzyon cisimcikleri görülür.
3-
Solunum sistemi: başlangıçta interstisyel
pnömoni sonradan bakteriyal komplikasyon ile kataral pnömoni gelişir.
4-
Deri: püstüler dermatitis ve hard pad disease
vardır.
5-
Kombine form”
Fibrinli enteritis: Çoğunlukla
kedi ve köpekte rastlanır. Ancak diğer hayvanlarda ve sığır vebası gibi
infeksiyöz hastalıklar sırasında da görülür. Daha çok ince bağırsakları tutar.
Mukozada gri veya gri-kahverengi kolay kaldırılan fibrinli parçalar vardır.
Fibrinli yangınlarda nekroz varsa nekrotik bir enteritis görülür.
1-Parvoviral
enteritisler: Kedi köpek buzağı ve minklerde enteritis domuzlarda
reprodüktif bozukluklara neden olur. Virüs enfekte hücrenin çekirdeğine
mitozdan hemen önceki dönemde çoğalır. Bu nedenle virüsün affinitesi mitotik
aktivitesi yüksek hücre ve dokulardadır. Lezyonlar özellikle fötus ve yeni
doğanların çoğu dokusuna erişkinlerde ise bağırsak epiteli lenfoid ve
hemapoietik dokularına yerleşir.
a)
Kedilerin panlökopeni hastalığı(laringoenteritis
enfeksiyoza): Etken parvovirustur. Hastalık daha çok maternal antikorlardan
yetersiz genç hayvanlarda görülür. Klinik olarak difazik ateş kusma ishal dehidrasyon
vardır . Nekropside; dehidrasyon hidrotoraks ve asites görülür. Lezyonlar başta
ileum olmak üzere bağırsaklar ve timustadır. Gençlerde timüs involuzyona uğrar
ve küçülür. Bağırsak duvarında ödematöz şişkinlik belirgindir. Mezenterial lenf
düğümleri büyümüştür. Mikroskobik olarak lezyonlar bağırsak lenfoid organlar ve
kemik iliğindedir. Villoz atrofi kript epitellerinde dejenerasyon ile
deskuamasyon ve yassılaşma lümenlerinde genişleme erken klinik dönemlerde
epitel hücrelerde nüklear inkluzyon cisimcikleri ile sinsitial dev hücreler
görülür. Teşhis nüklear inkluzyon cisimciklerinin görülmesi ile olur.
Serebellumu etkileyerek serebral hipoplazi hipoplazi olmak üzere santral sırım
sistemi anomalilerine neden olur.
b)
Köpeklerin parvoviral enteritisi: enfeksiyonun
oluşumunda yaş açlık durumu eş zamanlı parazit bakteri virüs enfeksiyonları
predispoze faktörlerdir. Maternal bağışıklık düşük köpeklerde görülür. Oronazal
yolla vücuda girer. Tonsil ve peyer plakları üzerindeki epiteli enfekte eder.
Buradan bölge lenf düğümlerine oradan da timusa dalağa geçerek 3-4 gün
içerisinde viremi şekillenir. Viremiyi takiben virüs bağırsaklara yerleşir ve
orada fibrinliden hemorrajiğe kadar değişen enteritislere neden olur. Bazen 3-8
haftalık yavrularda kalpte nekrozla karakterize miyokardial formu gelişir . Ani
ölümlerle ortaya çıkan bu formda bağırsak lezyonları çoğu zaman görülmez.
Lezyonlar bağırsakların son kısmında daha şiddetlidir. Istahsizlik durgunluk
kusma ishal ve lökopeni görülür. Bağırsakların şiddetli yıkımları sonucu ölüm
şekillenir. Nekropside lezyonlar duedenumda sekuma kadar olan bağırsak
kesiminin tamamına kadar lokalize olmuştur. Fibrin yada hemorajik enteritis
vardır. Serozada fibriboz sızıntılar ve peyer plaklarında belirginleşme vardır.
Bağırsak içeriği mukoid ve sulu bir içerikle dolu olup kanamalardan dolayı
salça gibidir. Mukoza genele de konjestif parlak ve fibrinli bir eksudat ile
kaplıdır.
Villoz atrofi
kriptletde genişleme kript epitellerinde dejenerasyon ve deskuamasyon propriada
bağ doku artışı ve mononükleer hücre infiltrasyonu dikkat çeker.
Difteroid nekrotik
enteritis: Fibrinli yangının progressif-difterik bir karaktere dönüşmesi
sonucu gelişir.
SALMONELLOZİS
Etkenleri gram –
çomak biçimli sporsuz hareketli bakterilerdir. Bilinen türlerin hepsi insan ve
hayvanlar için patojendir. En ciddi zoonoz hastalıklardan biridir.
S.typhimurium insanlarda gıda kaynaklı en yaygın patojenlerin 2.sırasında yer
alır. Hastalıkta stres faktörü en önemli faktördür. Genç hayvanlarda genetalize
ve septisemik enfeksiyonlar şeklinde çok yaygın ve şiddetli seyreder.
1-
Yeterli sayıda bakteri olmalıdır.
2-
Suj kolonize olmalıdır.
3-
Etkenlerin enterositler yani bağırsak epitel
hüclerine girmesi gerekir.
Etkenler bağırsağa
gelince oral enfeksiyondan 12 saat sonra ileum
bölgesinde enterositlere girer. Burada çoğalarak 24 saat sonra propriaya
geçerler. Buradan hareketli makrofajlarca fagosite edilerek lenf düğümlerine
nodulerine gider. Hayvanın direnci iyi ise burada hapsolur. Iyi değil ise
stresin etkisi ile birlikte direnç bozularak bu organizmalar serbest kalır
buradan lenf damarlarına sonra da kan damarlarına geçerek septisemiye yada
sekunder lokalizasyona neden olur. Salmonella etkenleri endo-ve ekzotoksin
salgılar. Ekzotoksinler enterositlerin
dejenerasyonuna ve nekrozuna
endotoksinler ise damarlarda tromboza ve vasküler lezyonlara neden olur.
Enterik formda bağırsaktaki bakteriler toksin salgılayarak enterositlerin
dejenerasyonuna ve nekrozuna toksinin damar endotellerine olan dejeneratif
etkisi ile de mukoza damarlarının trombozu ve vasküler dejenerasyona neden
olur.
A-
Perakut
Septisemik form: Çoğunlukla
gençlerde görülür. Etken S.choleraesuis tur. Nekropside; damarlarda fibrinoid
nekroz vardır. Özellikle perikard ve periton olması üzere bütün serozalarda
ekimoz ve peteşiler mide mukozasında yoğun hiperemi ödem ve hemorajiler ince
bağırsaklarda konjesyon müköz yada hemorajik eksudat sekum ve kolonda yaygın ve
şiddetli fibrinohemorajik enteritis görülür. Bağırsak lezyonları başlangıçta
ileumda daha şiddetlidir. KC, dalak ,böbrek,lenf düğümleri,kemik iliğinde küçük
mikroskobik nekroz odakları vardır. Bunlara thyphoid nodül denir.
B-
Enterik form: Genellikle sekum ve kolanda
fibrinöz, nekrotik veya ülseratif lezyonlara rastlanır. Yani fibrino-nekrotik yada
ülseratif typhlo-colitis vardır.
Atlarda
Salmonellozis: Genellikle S.typhimurium neden olur. Tipik bulgu yeşil
renkli islahdir.
Sığırlarda
Salmonellozis: Etken S.typhimurium,S.dublin ve S.enteritidis tir. Bir
haftalıktan küçük buzağılarda hastalığın görülmesi nadirdir.
Koyunlarda
Salmonellozis : koyunlar s.abortus oviste olduğu kadar diğer salmonella
etkenleri ile de enfekte olduklarında abort ve neonatal ölğmler görülür.
Hastlık koyunlarda sık görülmesine ilgili ciddi salgınlar ve ağır kayıblara
neden olur.
Carnivorlarda
Salmonellozis: Köpeklerde daha çok distemperde sekunder olarak meydana
gelir. Lenfosarkomlu köpeklerde kemoterapiye başlandıktan sonra salmonellozun
şekillendiği bildirilmiştir.
Kanatlılarda
Salmonellozis:
S.gallinarum,S.pullorum civcivlerde beyaz
ishale neden olur.
Yersiniozis:
Y.psöudotuberkülozis ve Y.enterocolitica
evcil hayvanlarda enterokolitise
mezenterial lenfaditise ve daha az
olarak septisemiye neden olan zoontik bir hastalıktır. Y.pestis ise insanlarda
veba hastalığının etkenidir. Hafif fibrinli bir kollitis KC de nekroz odakları
ve mezenterial lenf düğümlerinde mikro apseler vardır.Yersinia
enfeksiyonlarında fibrinli yada fibrinohemorajik enterekollitis şekillenir.
Hemorajik Enteritisler
1-
Antraks
2-
Köpeklerin parvoviral enteritisi
3-
Sığırların kış dizanterisi
4-
C.jejuni ve C.fötus bağlı enteritisler
5-
Domuz dizanterisi
6-
Tavuk vebası
7-
Tavukların newcastle hastalığı
8-
Atların colitis X hastalığı
9-
Coccidiosis
Antraks: Zoonotik bir hastalıktır.
Sığır,koyun,keçi duyarlı katır ve at kısmen duyarlı kedi,köpek,domuz
dayanıklıdır. Etken kapsüllü çomak şeklinde anaerobik sporlu bir basil olan
bacillus anthracis’tir. Vejetatif formda fazla dirençli değildir. 60 C’lik ısıda ve kokuşma sırasında tahrip olur.
Sporlar oldukça dirençlidir. Enfeksiyon sporların veya vejetatif formların
solunum veya sindirim yolu ile alınması ile gerçekleşir. Koyunlarda
perakut,sığır,at ve keçilerde akut septisemik formda,domuz köpek ve kedide özellikle
cervical lenf düğümü olmak üzere lenf düğümlerinde lokalize olur. Sığırlarda ve
koyunlarda septisemi ve ani ölümlerle karakterizedir. Nekropsi yapılmaz froti
yapılarak etkenin görülmesi ile teşhis konur.
Patogenezis:
Etken vücuda girer. Fagositler tarafından fagosite edilir ve bölge lenf
düğümlerine götürülür. Orada çoğalılar. Ve lenf damarları yoluyla kan
dolaşımına katılarak septisemi yaparlar. Etken sitolitik bir toksin salar bu
toksin damar endotellerini hasara uğratır. Buda kanama,ödem ve trombozlara
neden olur.
Nekropsi
(soru): Kadavrada rigor mortis şekillenmemiştir. Bütün doğal deliklerden katran
renginde pıhtılaşmayan kan sızar. Kokuşma ve timpani çabuk şekillenir. vücudun
her yerinde özellikle serozalarda ekimotik kanamalar ve ödem görülür. Vücut
boşluklarında kanlı sızıntılar vardır. hastalık akut splenitise neden olur.
Dalak oldukça büyümüş,şişkin ve konjesyonedir.
Dalak büyümesi
koyunlarda sığırlardaki gibi tipik değildir. Lenf düğümleri şişkin,ödemli ve
bazen hemorajiktir. Bağırsaklarda hemorajik enteritis,KC ve böbreklerde
kanamalar görülebilir. Kan pıhtılaşmaz.
Mikroskobik
olarak: generalize smear ve doku kesitlerinde özelliklede dalakta çok sayıda
etkenlere rastlanır. Dalakta konjesyon,kanama ve nekrozlar sonucu dalağın
normal yapısı kaybolur,lenfoit folliküller seçilemez ve eritrosit ile çekirdek
artıkları içinde yüzen adacıklar halinde trabeküller vardır.
İnsanlarda
deride püstül,maling karbonel gibi nekrotik hemorajik yaralara neden olur.
Bazen de öldürücü septisemik pulmoner formda seyreder. İnsanlara bulaşma hasta
hayvnalar veya yün,deri gibi ürünlerden olur.
Açılmamış
kadavradan teşhis için perifer kandan yada lokal ödem sıvısından materyal
alınarak froti yapılır. Otopsi yapılmışsa kadavra taze ise bir parça dalak
labaratuara göderilir.
Domuzların Dizanterisi
Bu hastalık
campylobacter spp.’nin domuzların ileum ve kalın bağırsaklarının ön
kısımlarında mukoza epitellerinde çoğalması sonucu meydana gelir. Bu kompleks
içinde nekrotik enteritis , regional ileitis ve proliferatif hemorajik
enteropati yer alır.
Sığırların kış dizanterisi
Erişkin
sığırlarda gözlemlenir etken koronavirüstür. Kanlı ishal burun ve göz akıntısı
, anoreksi şekillenir ve süt verimi düşer. Kolonda kanamalar oluşur. Ve kolonda
epitel hücrelerinde nekroz ve dökülme vardır.
Atların Colitis-X hastalığı
Atların sporadik ,
akut seyirli ve genellikle pis kokulu
Bazen kanlı olabilen
ishal ile karakterize bir hastalıktır.
Nekropside:
Dehidrasyon deri altı ve serozalarda kanamalar vardır. Kan koyu renklidir ve
pıhtılaşmaz. Lezyonlar kalın bağırsaktadır. Ödem daha çok mezenterium’un
bağırsağa yapıştığı kısımlarda şekillenir. Mukozanın yüzeyi nekrotik kahverengi
, üzerinde fokal fibrinohemorajik eksudat vardır.
Kampilobakteriyozis
İnsan köpek ve
sığırlarda C.jejuniye ilgili ishallere rastlanır. C.jejuni ve C.coli insanlarda
ishalin yaygın nedenir. Bunlar enterotoksin oluşturur. İnsanlarda ki olayların
çoğu çiğ süt içilmesi ve özellikle kanatlılar olmak üzere hayvansal besin
tüketmelerine bağlıdır.
Ruminantlarda Tiflokolitis
İki üç aylıktan
büyük hayvanlarda akut ve subakut fibrinohemorajik tiflokolitislerde ,
salmonellozis , mukozal hastalık , sığır vebası , CGB , adenovirus
enfeksiyonlaru ve kış dizanterisi ( koronovirus). Coronavirus kış dizanterisine
yakanan sığırların kolon kriptlerinde mikroskobik lezyonlar şekillendirir.
Salmenellozis her yaştaki hayvanlarda rastlanır. Hem ince hemde kalın
bağırsakta kataralden fibrinohemorajiye kadar değişen yangı şekillenir.
GRANÜLOMATÖZ ENTERİTİSLER
1.
BAĞIRSAK
TÜBERKÜLOZU
Seyrek olarak
sığır domuz ve tavuklarda gözlemlenir. Enteritis tüberküloza bağırsak
mukozasının ülserli , kronik granülomatöz bir yangısıdır. Enfeksiyon enfekte
besin veya etken taşıyan balgamın yutulması ile şekillenir. Lezyonlar jejenumun
son kısımı ile ileum , ileosekal valvül ve kalın bağırsaklara yerleşir. Danalarda
dama jejenumun son kısımı ile ileumdaki soliter follikülerde veya peyer
plaklarına yerleşir. Lezyonlar buralarda oval veya yuvarlak ülserlerle
karakterizedir.
2.
PARATÜBERKÜLOZ
Paratüberkülozis
mycobacterium avium paratuberculosis tarafından meydana getirilen , ince ve
kalın bağırsaklar ile bölge lenf düğümlerinde hiperplastik granülamatöz yangısı
ile karakterize , ruminantların bulaşıcı bir hastalığıdır. Hastalık etkeni
dışkı , süt , idrar ve semenle de çıkabilir.
Bulaşma
genellikle kontamine yem ve su ile oluşur. Enfeksiyonda kritik dönem 6.ayda
başlar. Erişkin hayvanlar enfekte olduğunda her zaman hastalık oluşmaz ve
enfeksiyon genelde iyileşme ile son bulur. Hastalığın 1-3 yıl inkübasyonu vardır.genelde
klinik belirtiler 2 yaşından sonra görülür. Hasta hayvanlarda sürekli ishal ve
zayıflama vardır. Etkenden ötürü zamanla epiteloid hücre infiltrasyonu artar ve
propriyayı tamamen kaplarlar. Yer yer Langhans tipi dev hücre oluşumlarına
rastlanır. Submukozada lenfosit ve
plazmasit infiltrasyonu dışında ödem vardır. Gerek submukoza gerekse de
subserozadaki lenf damarlarının lümenlerinde epiteloid hücre kümeleri ve
duvarında lenfoid hücre infiltrasyonu ile kalınlaşma vardır. Bağırsaklarda bu
lezyonlar daha çok ileum ve sekumda olmak üzere tüm bağırsak kısımlarındadır.
İleosekal valvül genişler. Bu kesimlerde bağırsak mukozası diffuz olarak
kalınlaşır. Buna ilgili olarak mukozada çekmekle düzeltilemeyen ve serebral
korteksi andıran enine kıvrımlar oluşur.
Nekropside : zayıflama , yağ dokularında
atrofi , inter mandibular ödem , karın boşluğu ve diğer boşluklarda sıvı
birikimi, throkal aortada intimak fibrozis plaklarına ve kalsifikasyonlara
rastlanır.Sığır paratüberkülozunda kazeifikasyon ve kalsifikasyon
şekillenmemesine karşın, koyun ve keçilerde tüberkül benzeri kazeifikasyon ve
kalsifikasyonların gelişebildiği kaydedilmektedir.Mikroorganizmanın pigmentli
suşu ile enfekte koyunlarda mukoza ve lenf düğümleri turuncu renk
alır.Paratüberkülozda başta karaciğer olmak üzere, akciğer, dalak ve diğer
organlarda lenfosit ve epiteloid hücrelerden oluşan granülomatöz odaklara
rastlanabilir.
BAĞIRSAKLARIN
PARAZİTER HASTALIKLARI
1.
PROTOZOON HASTALIKLARI
·
Koksidiyozis : Eimeria ve isospora cinsi hücre içi protozonların yol açtığı
enfeksiyonlardır. Nekropside koksidiyozisi teşhis etmek için bağırsak
mukozasından hazırlanan kazıntılar mikroskopta incelenir. Laboratuvara sekum ve
kolonda alınan bağırsak parçaları gönderilir.
Atlarda koksidiyozis : E.leuckarti at ve
eşeklerin ince bağırsaklarında bulunur ve zaman zaman ishale sebep olurlar.
Kedi ve Köpeklerde koksidiyozis : isospora
cinsi protozoonların hastalığa sebep olurlar. Genelde ölüme sebep olmazlar.
Kedi ve köpeklerdeki koksidiyozis olguları tam anlamıyla tanımlanamamıştır.
Tavşanlarda : çoğu zaman öldürücü olan
katarak enteritise sebep olmuştur. Bağırsak mukozasında fokal nekrozlar vardır.
E.stidea safra kanal epiteline affinite gösterir.
Koyun ve keçilerde koksidiyozis : E.ovina ,
E.arlongi , E.punctata kuzu ve oğulaklarda hastalığa neden olurlar. Özellikle 2-4
haftalıklarda hastalık gelişir. Lezyonlar daha çok sekum ve kolonda az olarakta
aşağı ileumdadır. Buzağılardakine benzer lezyonlar oluşur.
Kanatlılarda :
bağırsak koksidiyozis kanatlıların önemli hastalıklarındandır. Bağırsaklarda
kataralden , nekrotik ve hemorajiğe hatta difteroid – nekrotiğe kadar değişen
enteritis yapabilir. Sekum koksidiyozis etkeni E.tenella’dır. Sekum şişkin ve
hemorajik bir haldedir.
·
Histomonas meleagridis : Başta hindi olmak üzere kanatlılarda
enfeksiyöz tiflohepatitise neden olurlar. Sekumda difteroid-nekrotik
değişiklikler vardır. Etken kan yoluyla karaciğere ulaşarak burada lezyon
yapar.
·
Amebiazis : Entemoeba hystolytica insan ve primatlarda ender olarak da köpek ve
sığırlarda amipli dizanteriye sebep olur. Amipler kalın bağırsak mukozalarında
çoğunlukla nonpatojenik protozonlar olarak bulunurlar
İnsanlarda amebiazisle ilgili ilk lezyonlar
fokal erezyon ya da ülserlerin şekillendiği diffüz akut kollitistir.
Giardiasis : Giardia spp. Flagellalı protozoonlardan olup insan ve diğer hayvanların
ince bağırsaklarında bulunur. Köpek ve kedilerde aylarca süren kronik ishallere
sebep olabilirler.
·
Kriptosporidiozis : Cryptosporidium muris ve Cryptosporidium
parvum en önemli türlerdir. Merogoni, gametogoni ve sporogoni dönemleri
enfekte epitel hücrelerinin fırçamsı kenarında oluşur. Buzağılarda prepatent
dönem yaklaşık 4 gündür. Etkenler konakçı hücre membranı ile çevrili vakuoller
içerisinde bulunur. İshal , anoreksi ve depresyon 1-4haftalık buzağılarda ve
5-14 günlük kuzularda gözlemlenir. İntestinal kriptosporidoziste değişen
şiddetle villus atrofisi , villuslar kütleşir ve yer yer birbirine kaynaşır.
Atrofi sebebiyle ishal vardır. Etkenler özellikle ileum başta olmak üzere ince
bağırsakların distal kısımında bulunur. Bazen sekum ve kolondada
rastlanabilirler.
2.
CESTODLAR
Patojenite açısından parazitin büyüklüğü ve
sayısı önemlidir. Şeritler daha çok bağırsak ortasında yaşarlar. Konakçının
besinlerinden beslenirler , mekanik zedelenmelere , toksik-allerjik metabolik
atıklarıyla ve bağırsağa tıkamaları ile zararlıdırlar. Monezia expansa ve
M.benedini ruminant cestodlarıdır. Equidelerde ise Anoplocephala perfoliata ve
A.magna’dır. A.perfoliata oldukça patojendir ve ince bağırsak ve kalın
bağırsakta yaşarlar. Burada ülserler ve bunun yanı sıra hiperplazi ile polipöz
üremelere , hatta bağırsakları delerek peritonitise neden olurlar. D.caninum
olguları köpek kedi ve tilkilerde ince bağırsaklarda gözlemlenir. Ara konakları
pirelerdir.
TAENİA SPP.
ENFEKSİYONLARI
Köpeklerde Taenia ve Echinecoccus türleri
vardır. Bunların önemli özelliği ise larvalarının insan ve diğer canlıların
dokularında kist şeklinde gelişmesidir. Cestodların larva dönemleri vardır.
Cysticercus , strobilocercus , coenurus ve hidatid kist olmak üzere 4
formdadır. Cysticercus’larda bir kese ve invagine bir skoleks vardır.
Strobiloserkus’larda sistiserkusun modifiye bir şeklidir. Coenuruslarda bir
kese ve duvarında çok sayıda invagine skoleks vardır. Hidatid kistler ise
germinal epitelyumla döşeli multiloküler bir kisttir. Kistin dışında kutikula
vardır. Germinal epitelden invagine skoleksler gelişir.
Taenia Taenia Formis olgunu kedilerin
incebağırsağında yaşarlar. Larvası cystivercus fascularis bezelye
büyüklüğündedir. Fare ve diğer rodentlerin KC’sinde yaşar.
Taenia pisiformis : Olgunları 2 metre
boyundadır. Köpek ve yabani karnivorların ince bağırsaklarında yaşarlar.
Larvası vystivercus psiformis tavşanların mezenterium ve omentumunda yaşarlar.
Taenia hydatigena : 5m boyunda olabilirler.
Köpek ve yabani karnivorların incebağırsağında yaşar. Kistler peritona ankiste
olmadan karaciğerde 4 hafta süren bir olgunlaşma evresi geçirirler. Bu dönemde
karaciğer travmatik ve hemorajik lezyonlar gelişir. Bunlardan oluşan nekrozlar
clostridial sporları aktive ederek enfeksiyoz nekrotik nekrotik hepatit ve
basiller hemoglobinuri hastalıklarının ortaya çıkması kolaylaşır.
Taenia multiceps köpek ve yabani
karnivorların bağırsağında 1 m ye kadar ulaşabilirler.
Onkosferleri ruminantlar özellikle de
koyunlar tarafından alındığında kan yoluyla medulla spinalis ve beyine giderek coenurus
cerebralis’e yol açar. Böylece dönme hastalığı oluşur. Hastalık klinik
olarak kistin 4-5 cm çapına ulaşmasıyla ortaya çıkar. Buda enfeksiyondan 4-8 ay
sonra olmaktadır.
Echinococcus spp. : olgunları karnivorların
incebağırsağında yaşarlar. Hidatid kistler insan başta olmak üzere çok fazla
arakonakta bulunur. Parazitin yumurtaları oldukça dayanıklıdır , toprakta 2 yıl
kadar canlı kalabilirler. Sindirim yolu ile alınan onkosferler kan yolu ile
karaciğer ve AC’lere gelirler. Hidatid kist koyunlarda &70 AC ‘ye %25 KC’ye , sığır ve atta ise %90 KC’de gelişir.
Daha az olarak kalp , beyin , ve kemik iliğinde gelişir. Gelişimini 6-12 ayda
tamamlar. Keselere karşı yabancı cisim granülasyon dokusu gelişir.
E.G.G : Son konakçı köpektir ara konak insan
, ruminant, domuz ve yabani rumlardır.
E.G.equinus : arakonakları at ve eşeklerdir.
E. multilocularis : olgunları köpek kedi ve
yabani canidaelerde bulunur. Larvalar insan rum , ve sus’ta gelişir. Önemli
özelliği alveoler kistleri oluşturarak malign tümör gibi davranmasıdır.
3.
NEMATODLAR
Nematodlar
bağırsak kanalında sık rastlandığı için tüm evcil hayvanlarda önemli
parazitlerdir.
1-
Strongylide türleri :
Bu parazitler genç hayvanların
bağırsaklarında yaşar. Strongilozis atlarda oldukça önemlidir. Strongyluslar
sekum ve kolanda yaşarlar. Bunların başlıcaları Str.vulgaris; atların en önemli
nemotudur. Sindirim yoluyla alınır. III. dönem enfektif larvalar, ince veya
kalın bağırsak duvarını delerek IV. döneme geçer. Daha sonra küçük
arteriollerin lumenlerine girerek 3 hafta içiresinde a. mazenteria cranialise
ulaşırlar. Yine bu arterlerin lumeni boyunca sekum ve kolona geri dönerler.
Sekum ve kolon serozası altında 5-8 cm çapında nodüller oluşur. Nodüllerin
yırtılmasıyla olgun parazitler bağırsak lumenlerine geçerler. Larvalar,
A.mezenteria cranalise ve kolonlarda endarteritise yol açarlar
·
Strangylus adentatus :
atlarda
yaygındır. III. dönem larva bağırsak mukozasına girer. Buradan portal sistemle
karaciğere gelir ve burada yangısal reaksiyonlara neden olur. Özellikle
diafragmatik yada travmatik hemorajik lezyonlara neden olur. Çoğunlukla
strongylus adentatus ve az olarak diğer strongyluslarca oluşturulan bağırsağın
antimezentedirial kısımında 1´2-3´4 cm boyutlarında hafif kabarık sub-seröz
hemorajik plaklar şekillenir. Bunlara Hemomelesma denir.Strongylus
equinus, strongylus adentatus benzeri lezyonlara neden olurlar.
2-
Askarid türleri:
Askaridler bağırsak nemotadlarından olup tüm
evcil hayvanlarda rastlanır ve askaridoza neden olurlar. Askaridoza neden olan
başlıca parazitler:
·
Parascaris equorum :
Büyük bir nematodtur. Yumurtalar alındıktan
sonra ince bağırsaklarda açılırlar. L2’ler portal dolaşım ile KC’ye gelir.
Burada gömlek değiştirir ve AC’ye gelir. Buradan trachea ile tekrar
incebağırsaklara dönerler ve burada olgunlaşırlar. Bağırsakta mukoza yıkımlanması
ile tıkanmaya sebep olurlar. Lezyonlar aslında KC ve AC göçü sırasında oluşur.
KC’de hemorajik odaklar , AC’de yaygın fokal lezyonlar ve eozinofilik
bronşiolitis vardır.
·
TOXACARA CANİS :
Köpeklerin ince bağırsaklarında yaşar. İkinci
dönem larvalar sindirimle alındıktan sonra bağırsaktan çıkan larvalar
genellikle 3 aylıktan küçük köpeklerde karaciğer ve akciğer göçü sonrası
trachea ve farinks yoluyla bağırsağa gelip olgunlaşır.Büyük köpeklerde larvalar
karaciğer, akciğer, beyin, kalp ve iskelet kasları gibi organlara ankiste olur.
Ankiste larvalar doğumdan yaklaşık 3 hafta önce mobilize olarak plasentayı
geçer ve fötüsün akciğerine gelir. Enfekte olarak doğan köpek yavrularının mide
ve incebağırsaklarında olgunlaşan parazitler halsizlik, letarji, kusma ve ölüme
neden olur. Otopside, bağırsakta yaygın parazitlere rastlanır. İnsan ve diğer
normal konakçılarda visseral larva migrasyonuna neden olur. Başta karaciğer
olmak üzere beyin, göz ve akciğerde larva göçü ile ilgili hepatomegali ve
granülomlar gelişir.
·
Toxocara leonina :
Köpek ve kedilerin ince bağırsağında yaşar.
Gelişmeleri direkt olabildiği gibi farelerin arakonakçılığı ile de olabilir.
·
Toxocara cati :
Kedilerin ince bağırsağında yaşar. İkinci
dönem larvaların alınmasıyla bağırsaklardan karaciğer ve akciğer göçünü takiben
bağırsaklarda olgunlaşır. Olgunları mide ve bağırsaklarda hafif bir
granülomatöz reaksiyona neden olur. Bu parazit de insanlarda visseral larva
migrasyona yol açabilir.
·
Toxocara vitilorum :
Genç buzağılarda görülür. Dişileri 30 cm’e
ulaşabilir. Böylece sığırların en büyük bağırsak parazitidir.
KARACİĞER VE BİLİER SİSTEM
Karaciğer bilindiği gibi ortada vena sentralis, çevresinde
hepatositlerin radier dizilişi ile oluşan altıgen şeklindeki lopcuklardan
oluşur. Hepatosit kordonları arasındaki boşluklar sinuzoidleri oluşturur.
Sinuzoidler retikuloendotelyal sisteme dahil makrofajlar özelliklede kuffer
hücreleri ile döşelidir. Hepatosit kordonları ile sinuzoid endotelleri
arasındaki boşluğa dişse aralığı denir. Gilisson üçğeninde , ductus hepaticus ,
a.hepatica , v.porta seyreder. Ductus hepaticus safra kesesine geçer ve oradanda
ductus koledekus olarak duodenuma açılır. Safra kanalının intrahepatik bölümü
kübik , extrahepatik bölümü ise silindirik epitelle döşelidir.
KARACİĞER VÜCUDUN EN
ÖNEMLİ METABOLİK MERKEZİDİR ;
1-
Vücudun su düzeyini tanzim eder
2-
Proteinleri karbonhidratlara , karbonhidratları
ise yağlara dönüştürür.
3-
Demir metabolizmasında etkilidir.
4-
Vücutta biriken metabolizma atıklarını ve bazı
toksik maddeleri detoksifiye eder.
5-
Ekzokrin bir bez gibi safra maddesi salgılar.
Karaciğerin
parankimini oluşturan hepatositler oldukça diffensiye hücreler olduklarından
patojen etkenlere karşı oldukça duyarlıdırlar. Fakat bunun yanı sıra
rejenerasyon özelliği de oldukça yüksektir. Hepatositlerin patojen etkenlere
karşı cevabı başlıca üç şekilde ortaya çıkar.
1-
Hepatositlerde dejenerasyon ve rejenerasyon
2-
Safra kanallarında hiperplazi
3-
Fibröz bağ doku artışı , bu artış ilerlerse
siroz meydana gelir.
POSTMORTAL
DEĞİŞİKLİKLER : Karaciğerde otolitik değişiklikler ölümden hemen sonra
başlar. Bağırsaklardan vena porta üzerinden kokuşma bakterilerin gelmesiyle
kokuşma başlar. Karaciğer dokusu yumuşar ve çamur kıvamında olur. Kokuşma
sonucunda şekillenen gazlar nedeniyle köpüklü görünüm alır. Hemolizle ilgili
hemolitik imbibisyon ve safra imbibisyonu sonucunda buna bağlı olarakda
psöydomelanoz şekillenir.
ANOMALİLER : Karaciğerde
loblardan biri veya birkaçının şekillenmemesi , lopların hipertrofik olması ,
loblar arasındaki fissülerin derin olması gibi çoğu anomaliler pek önemli
değildir. İntrahepatik kongenital
kistler embrinal safra duktuslarından gelişir. Multiple kistlere kedi, domuz ve
köpeklerde rastlanır.Kistler birbirleri ile ilişkilidir ve içerikleri normal
safradır. Karaciğer oldukça büyür. Kistlerin kalıtsal olduğu sanılmaktadır.
Ayrıca safra kesesisinin çatallaşması yani vesica fella duplex, karaciğere
gömülü olması yani vesica fella occulta, sarkık olması vesica fella penduling
sık karşılaşılan anomalilerdir. Ekstrahepatik safra kanalları ile safra
kesesinin yokluğu ya da atrezisi ile karakterize bilier atrezilerde
görülebilir. Bu durum ikterus ve karnivorlarda D vitamini yetersizliğine bağlı
raşitizm olaylarına neden olur.
RUPTUR : Karaciğer
rupturları çoğu olaylarda travmaya ilgilidir. Çünkü karaciğer sık travmalara
maruz kalır. Ayrıca karaciğerde büyümeye neden olan amiloidoz, yağ dejenerasyonu,
şiddetli konjesyon, akut hepatitis ve löykoz başta olmak üzere sekonder
neoplazmalar gibi diffuz hastalıklarda parankimin gevrek bir hal alması ve
kapsulanın gerginleşmesi rupturun şekillenmesine dispozisyon yaratır. Rupturun sonucu
genişliğine ve şekillendiği yere göre değişir. Büyük kan damarlarına içine
alacak şekilde derin rupturlar şiddetli iç kanama sonucu ölüme neden olur.
Küçük ve dar kapsül yırtıklar periton tarafından örtülür. Büyük safra
duktusları yırtıldığında steril ve kronik peritonitis şekillenir.
PİGMENTASYON :
Ikterus’ta çoğu kez karaciğerde safra pigmentine rastlanır. Bu daha ziyade
ikterusun oluşumu ile ilişkilidir. Bilindiği gibi normalde ömrünü tamamlayan
eritrositler başta dalak olmak üzere
karaciğer, lenf düğümü ve kemik iliğindeki retikulo-endothelial sistem
makrofajlarınca fagosite edilir. Makrofajlar içinde eritrositler ve bu arada
hemoglobin çabucak parçalanarak bilirubin ve hemosiderin meydana gelir.
Bilirubin suda çözünür olduğundan hücre dışına çıkar, hemosiderin hücrenin
içinde kalır.
1-
Hemolitik ( Süperfonksiyon ) ikterus : temelde KC’de bir bozulma yoktur.
Eritrositlerdeki aşırı yıkım ile açığa çıkan fazla miktardaki bilirubin 1’i KC
işleyemeyince ve böbreklerden atılamayınca kanda biriken bilurubin
fazlalığından ötürü şekillenen ikterus şeklidir. Bu ikterus
leptospiroz,piroplazmozis , atların infeksiyöz anemisi , kronik bakır
zehirlenmesi ile ortaya çıkabilir.
2-
Hepatotoksik ikterus : kronik Cu ve inorganik madde
zehirlenmelerinde leptospiroz gibi bazı enfeksiyöz hastalıklar ile senesio gibi
çeşitli bitki zehirlenmesinde hepatositlerde dejenerasyon şekillenir ve kanda
bulunan bilirubin 1 ‘ i işleyemez daha sonra bu miktar kanda artar ve ikterus
şekillenir.
3-
Resorpsiyon ( durgunluk ) ikterus : normal safra akışının engellemesi sonucu
gelişir. Böylece bilirubin 2 kana geçer , klinikte kölemi vardır , idrar
urobilin seviyesinde düşme ve bilirubinuri görülür. Nedenleri arasında
hepatositlerin şişmesiyle safra kanallarının bloke edilmesi , safra
kanallarının parazitlerce tıkanması , safra kanalı epitellerinde şişme ,
sirozda bağ doku ile apse ve tümör gibi kitlelerin safra kanallarına basınç
yapmaları sonucu safra akışının engellemesiyle oluşur.
DEJENARATİF VE NEKROTİK KARACİĞER DEĞİŞİKLİKLERİ
1. Extrahepatosellüler (hücre dışı)
2. Hepatosellülerdir (hücre içi)
1. Extrahepatosellüler
değişiklikler; hiyalinoz ve amiloidozdur.
Hiyalinoz; genellikle bağ doku üremeleri sırasında
meydana gelir.
Amiloidoz; Karaciğerde amiloid maddesinin birikimidir. Sığır, at, köpek ve kedilerde
görülür. Amiloid maddesi karaciğerde disse aralıklarında birikir. Amiloid
birikimi arttıkça karaciğer büyür, hepatositler atrofiye olur, silinir,
karaciğerin rengi açılır gri- sarımtrak bir renk alır, kenarları kütleşir,
gevrekleşir ve kolayca karaciğer rupturuna uğrayabilir. Amilodoz ilerleyince
karaciğer yetersizlikleri ve ikterus görülür.
2.Hepatosellüler
dejenerasyon:
1-
Parankim dejenerasyonu ( Bulanık
şişkinlik ) : Mitokondriyum
değişiklilerine paralel olarak hücredeki fonksiyon değişikliğini veya fonksiyon
bozukluğunu ifade eder. İskemik , toksik ve değişik tip zedelenmelerde
nonspesifik bir başlangıç bulgusudur.
2-
Hydropik dejenerasyon ve vakouler
dejenerasyon : Hücre solunumunun
bozulduğunu ifade eder. Hafif dereceli intoksifikasyonlardan hipoksiye kadar
birçok durumda hepatositlerde bozulduğunu ifade eder. Hipoksi lizozomlarda ve
mitokondriyumlarda vakuolleşmeye , toksinler ise endoplazmik retikulumun fazla
salgılanmasına neden olur. Karaciğer büyü , rengi soluklaşır ve uzun süren
olgularda yağlı hiperplastik nodüller şekillenir.
3-
Glykogen artışı : Diabetus mellitusta görülür. Glikoz hücrenin
sitoplazma ve çekirdeğinde birikir. Karaciğer gri-kırmızı renktedir.
4-
Karaciğerde yağlanma : Hepatositlerin enzim aktivitelerinin
zedelenmesi , kolin , methionin , esansiyel yağ asitleri ve vit.E eksikliği ,
yüksek kalorili yemlerle aşırı derecede beslemelerde görülür.
SIĞIR VE KOYUNLARIN GEBELİK TOKSEMİSİ : özellikle koyunların ikiz gebeliklerinde
doğumlarında görülür. Antepartum ve postpartum devrede ağır karaciğer hasarına
ilgili olarak hasta ayağa kalkamaz ve ölür. Karbonhidrat ve yağ
metabolizmasının bozulmuş olmasından ve hypoproteinemi ile hypoglisemiye neden
olan besleme hatalarından ileri gelir. En belirgin lezyonlar karaciğer , böbrek
ve kalpte şiddetli yağ dejenerasyonları ile epikardiyal ekimoz ve peteşilerdir.
Karaciğer oldukça solukpembe veya parlaksarı renkte büyümüş , kenarları
kütleşmiştir. Ve kolayca parçalanabilir haldedir. KC’den birkaç mm’lik bir
kesit alıp suya atarsa yağ dejenerasyonuna bağlı suda yüzme gösterir.
DİSTROFİLER VE YAYGIN NEKROZLAR
Distrofiler
çoğunlukla karaciğer dejenerasyonlarının sonlanan şekillerini ifade eder.
Sebebleri yağlanmaya benzer , başlıca ; anemi , hipoksi , esansiyel maddelerin
noksanlığı ve toksinlerdir. 3 e ayrılırlar ;
1-
Dietetik
: Besi danası ve etlik piliç gibi hızlı gelişen genç hayvanlarda görülür.
Sebebi ise kükürtlü amino asitler , Vit.E , Selenyum eksikliğidir. Distrofik
değişiklik sentrilobulerdir. Alacalı bir görünümü vardır.
2-
Toksik :
a)
Bozuk
yemler : Yemlerde çoğalan mantarların toksinleri özellikle de alfatoksin-B
karaciğerde peteşiyel kanamalara , hemolize , ikterusa , yağ dejenarasyonuna ve
nekrozlara neden olur. Olay , fokal karaciğer nekrozlarından , fibrotik bir karaciğer tablosuna kadar değişir.
b)
Zehirli
bitkiler : karaciğer distrofilerine neden olan önemli zehirli bitkiler arasında
senecio , crotalaria ve heliotropium türleri vardır. Bunlarda pyrrolizidin
alkaloidleri içerirler ve toksik etkilidir. Hepatositlerde dejenerasyonlara ,
sirotik değişiklere , megalohapatositler , safra kanallarında proliferasyonlara
, interstitiumda fibröz doku artışına neden olurlar. KC bozukluklarına paralel
olarak böbrek , pankreas , beyin , kalp ve iskelet kaslarındada patolojik
bozukluklar yaparlar.
c)
Toksik
Kimyasal Maddeler : Fosfor , karaciğerde şiddetli yağ dejenerasyonlarına ve
ikterusa neden olur. Kronik cu zehirlenmelerinde hepatositlerde şiddetli
dejenerasyon ve nekrozlar vardır. Eğer yemde Mo ve SO4 düzeyleri de çok düşükse
Cu karaciğerde daha fazla depo edilir. Zehirlenmede CCl4 , tetrakloretilen ,
hekzaklorofen gibi antihelmentik ilaçlar daha ziyade sol lopta olmak üzere
karaciğerde perilobüler dejenerasyon ve nekrozlara , hekzaklornaftalin ağır
karaciğer distrofileri ile deride hiperkeratoza neden olur. Kreosol ve katran
bileşikleride karaciğer için toksik etkilidir.
FOKAL KARACİĞER NEKROZLARI
Nekropside fokal karaciğer nekrozlarına yaygın şekilde rastlanır. Bunlar
çoğu zaman çıplak gözle görülmezler. Fokal nekrozların büyüklükleri ve
şekilleri enfeksiyona göre değişik olabilir. Buda nekrozun nedenleri hakkında
ip ucu verebilir. Teşhiste en azından yönlendirici olurlar. Nekrobasilloz ,
salmonelloz , pastörelloz , yersinioz , listerioz , psödotüberküloz ,
tüberküloz , koligranülamatöz , aktinomikoz , klostridium enfeksiyonları fokal
nekroz yaparlar. Aborte fötusların KC’inde ise ; vibriozis ( kampilobakteriozis
) , atların herpes equi enf. Salmonelloz , bruselloz , leptospiroz.
Nekrobasilloz : karaciğer nektozları sağlıklı dokudan keskin olarak ayrılan , kuru ,
beyazdan kahverengine kadar değişen tipik kaogulasyon nekrozlarıdır. Çevreleri
hiperemik bir halka ile çevrilidir. Genellikle rumenitis-karaciğer absesi
sendromu ile ilgilidir.
Salmonelloz ve pastörellozda : milier-submilier fokal nekrozlar oluşur.
Salmonellozda nekrozların çevresindeki retikuloendothelial dokunun
proliferasyonu ile granülomlar oluşur. Pastörellozda ise ölümün süratle
oluşmasından granülamatöz devreye ulaşmazlar. Yalnız kedi ve köpeklerde
granülom oluşur.
-Karaciğer
parankimini oluşturan hepatositler diffensiye hücreler olduklarından patojen
etkenlere karşı oldukça duyarlıdırlar. Fakat bunun yanı sıra hepatositler
embriyonik ölçüde rejenerasyon yeteneğine sahiptirler.
HEPATOSİTLERDE DEJENERASYON VE REJENERASYON
Karaciğerin %70’e
kadarlık bölümü operasyonla kesilip alındığı zaman karaciğer birkaç hafta
içinde orijinal halini almasa bile normal büyüklüğüne ulaşabilir. Parenkimim
büyük bir bölümünde yıkımlanmaya yol açan zedelenmelerden sonra bile hızla
rejenerasyon şekillenir. Rejenerasyon tam olması için etkilenen yerde kan
dolaşımının yeterli ve safra akımının normal olması gerekir. Artan fizyolojik
sonucunda karaciğerde büyüme görülür. Bu durum ya varolan hepatositlerin
hipertrofisi ya da hepatosit sayısında artış ile olur.
Safra kanallarında hiperplazi : Safra kanallarında hiperplazi parankime
şekillenen bozukluklardan bağımsız olarak oluşur. Bu duruma özellikle irritan
stimulus portal aralıklarda etkili olduğundan rastlanır. Bazen portal
aralıklarda yalnızca safra ductus proliferasyonu görülür. Proliferasyona yol
açan neden ortadan kaldırıldığında safra kanallarının fazlası gözden silinir.
KARACİĞER SİROZU ( hepatitis interstitialis chronica
fibrosa ) : Dejeneratif ve
rejeneratif hadiseler ile bunu takiben gelişen bağ doku üremesiyle karakterize
yapısal değişiklikler. Siroz hayvanlarda daha çok koyun keçi ve domuzda
görülür. İnsanlarda en yaygın görülen siroz tipi alkolik sirozdur. Ayrıca
hepatitis B virüsü da sirozun diğer önemli bir nedenidir. Evcil hayvanlarda
sirozun en önemli nedeni bitki zehirlenmeleridir. Düşük dozda uzun süre verilen
toksik maddelerde siroza neden olur.
Sirozda en önemli
değişik fibroz bağ doku proliferasyonudur. Bu portal aralıklarda başlar ve
lobcukların çevresinde artmaya devam ederek lobcukların küçülmesine yol açar.
Böylece yerini zamanla bağ doku alır.
Sirozların ortak özellikleri :
1-
Karaciğerde
fonksiyon bozukluğu ve yüksek portal basınç
2-
Bağırsak
böbrek ve dalakta hiperemi
3-
Durgunluk
asitesi
Sirozda oluşan patolojik-anatomik yapıya göre sirozlar :
1-
Atrofik siroz :
a)
Postdistrofik
siroz : Sirotik değişikler karaciğerin her tarafına benzer şekilde ve aynı
şiddette yayılmıştır. Karaciğer küçüktür , dış yüzünde ince granüllü bir
büzüşme vardır. Bu siroz : nutrisyonel yetersizlikler , toksikasyonlar ve
metabolizma bozuklukları ile ilgilidir. İnsanlardaki portal siroza benzeyen bu
tip siroza domuz , köpek , ruminant ve atlarda rastlanır.
b)
Postnekrotik
siroz : akut seyirli yoğun parenkim nekrozları ile karakterize olan
hepatitisler sonucu gelişir. Nedbeli büzüşmeler gösteren bir bağ doku artışı
ile düzensiz nodüler rejenerasyon sonucu gelişen psödolobüller görülür. Bu
rejenerasyon bazen fazlaca şekillenir ve adenom benzeri düğümler oluşur.
2-
Hipertrofik Siroz : yaygın bağ doku artışı ve hepatositlerin rejenerasyon çabaları ile
karakterizedir. Daha çok atlarda görülür. Genellikle heliotropium , senecio ve
crotolaria gibi zehirli bitkilerin kronik olarak alınımı ile ilgilidir. Sürekli
bağ doku artışı ve rejenerasyon çabası karaciğerde büyümeye neden olur. Ayrıca
karaciğerde ikterus ve splenomegalide görülebilir.
Sirozlar nedenlerine göre de
isimlendirilir :
1-
Alkolik siroz : insanlarda uzun süeli alkol alınımı sonucu
gelişir.
2-
Bilier siroz : kolangitisleri takiben gelişir. Karaciğer
büyümüş düz bir görünüşte ve safran renklidir. Safra durgunluğu vardır.
3-
Santral siroz ( kardiak siroz ) : kronik pasif konjesyona bağlı olarak vena
sentralis çevresinde bağ doku artışı sonucunda siroz gelişir.
4-
Ksantomatöz siroz : kolesterin metabolizması bozuklarında ve
hatalı beslemelerle ilgili olarak kedi ve köpeklerde görülür. Fibroz bağ
dokunun yanı sıra intersitisyumda kolesterin kristalleri de bulunur.
5-
Paraziter siroz : Parazit larvalarının karaciğerde göçü
sonucunda oluşan sirozdur. Hayvanlarda paraziter siroz nadiren görülür.
HEPATİTİSLER
1-
Yerleşim yerlerine göre : fokal , diffuz ve kolangiojen.
2-
Yangısel reaksiyona göre : purulent , nonpurulent , granülamatöz.
3-
Etiyolojilerine göre de : viral , bakteriyel , mikotik ve paraziter
olarak sınıflandırılırlar.
A.VİRAL HASTALIKLAR
1-
Hepatitis Contagiosa Canis ( HCC) : köpek , tilki , ve diğer kanidelerde görülür.
Etken adenovirus’tur. Virus endotel ve retikulum hücreleri ile hepatositlere
affinite gösterir. İki yaşından küçüklerde çoğunlukla ölüm gözlemlenir.
Büyüklerde ölüm enderdir. Yüksek ateş , kusma , burun ve göz yaşı akıntısı
vardır bazen ikterus şekillenir. Önce lökopeni , sonra lenfositoz ve lökösitoz
gelişir. Hastalıktan iyileşenler uzun bir süre idrarla virüsü yayarlar.
Nekropside : başta farinks olmak üzere kanamalar vardır. Karın boşluğunda
sero-sanginöz bir eksudat vardır. Karaciğer şarap rengindedir. Loblar ilk
ayrıldığında karaciğer lobları arasında fibrin iplikleri dikkati çeker. Safra
kesesi ödemlidir.
Mikroskobik olarak : Karaciğerde nekrozlar vardır. Kufferin
yıldız hücreleride nekroz yakınlarında gözlemlenir. Cowdry A tipinde
intranükleer inklüzyon cisimcikeri görülür. Benzeri cisimciklere dalağın
retikulum hücrelerindede rastlanır. Serebellum damar endotel hücrelerinde ve
böbrek glomerullerinde de rastlanır.
2-
Herpes Kanis Enfeksiyonu : Köpek yavrularının herpes kanis
enfeksiyonunda HCC’ninkine benzer lezyonlar vardır.
3-
Rift Vadisi Humması : Güney afrikada koyun ve sığırlarda görülür.
Etken abort ve hepatitise neden olur. İnsekt ve damlacık enf. İle oluşur.
Karaciğerde HCC’ye benzer lezyonlar oluşur.
4-
Wesselbron hastalığı : Afrikada koyunlarda gözlemlenir. Aborta ve
yenidoğanlarda %100 ölümlere sebep olur. Sığır at ve insanda enfeksiyon
bildirilmiştir. KC’de dejenerasyon , ikterus , anemi ve hemorajik enteritis
görülür.
5-
Ördek yavrularının Viral Hepatitisi : Ördek yavrularında ölüm ile seyreden bir
hastalık durumunda ilk şüphelenilecek hastalık viral hepatitistir. Genç
yavrularda yaygın ölümlere neden olur. Karaciğerde ağır dejenerasyon ve
nekrozlar vardır. Kupfer hücrelerinde intrastoplazmik inklüzyonlar vardır.
6-
Kedilerin Enfeksiyöz Peritonitisi ( FIP ) : Korona viruslar genç kedilerde hastalık
yapar. Peritonitisin yanısıra karaciğerde de dejenerasyon ve nekrotik hepatitis
vardır.
7-
Atlarda ;
a)
Serum
hepatitisi : Karaciğerde amiloidoz ve fokal nekrozlar vardır. Karaciğerin üst
yüzü alacalıdır ve fibrinle örtülü bir haldedir.
b)
Equine
Rhinopneumonitis : abort olan yavruların karaciğerinde fokal nekrotik alanlar
ile hepatositlerde , dalağın retikulum hücrelerinde ve bronş epitellerinde
intranükleer inklüzyon cisimcikleri görülür.
B.BAKTERİYEL HEPATİTİSLER
Bakteriler
karaciğerde genelde fokal hepatitislere neden olurlar. Etkenler karaciğere
hematojen , kolangiojen , paraziter ve aşılama yolu ile girerler.
Omfaloflebitis sırasında karaciğerin özellikle sol lobunda multiple
apseleşmelerle beliren hepatitis gelişir.
1.
İNFEKSİYÖZ NEKROTİK HEPATİTİS ( KARA HASTALIK
)
Etken Cl.novyi’dir. beta toksin salgılar. Etken hasta hayvanların
gaita’ları ile şaçılır. Hastalık hem koyunlar için hem de sığırlar için daima
öldürücüdür. Toksin KC’de nekrozlara ve vasküler sistemde de zedelenmelere yol
açar. Parazit ve larvaların karaciğer paranşiminde göçleri sırasında oluşan
yıkımlanmayla ilgili elverişli ortam ve infarktuslar , gerek bu larvalarla
gelen ve gerekse organda daha önceden latent durumda olan sporların vejetatif
hale geçerek toksin salgılamalarına neden olurlar. Hasta hayvanlar geceleyin
aniden ölürler. Hayvanlar daha çok sternumları üzerine düşer ve öylece kalırlar.
Otopside : kokuşma çabuk şekillenir. Perifer durgunluk
sebebiyle deri siyah bir görünüm alır. Özellikle perikartta olmak üzere seröz
boşluklarda serosangioz sızıntılar , epikard , endokard ve abomazum mukozasında
kanamalar vardır. KC büyümüş , koyu veya kahverengi renktedir. Üzerinde 1-2 cm
uzunluğunda nekroz odakları vardır ve etrafı hiperemik kuşak ile
sınırlandırılmıştır. Nekroz sığırlarda çizgi tarzındadır.
2.BASİLLER İKTEROHEMOGLOBİNÜRİ
Etken
Cl.haemolyticum’dur. hepatositlerde nekroza ve eritrositlerde hemolize neden
olur. Beta toksini salgılar. Fasciola Hepatica’dan sonra gelişebilir. Sığır ve
koyunda gözlemlenir.
-
Klinik
olarak intravaskuler hemolize ilgili , anemi ve hemoglobinüri vardır.
Nekroz infarktus
sahası gibi büyük ve tektir. Şiddetli anemi, böbrekler kırmızım benekli
kahverengi renkte , idrar ise şarap rengindedir.
3. TÜBERKÜLOZ
Daha çok tavuk ve
domuzlarda az olarakta buzağı ve sığırlarda görülür. Etken hematojen yol ile
yayılır. Sığırlarda akut milier , kronik milier , konglemerat ve kaba düğümsü
şekilleri bulunur.
KARACİĞER SİROZU
Dejeneratif ve
rejeneratif değişiklikler sonucu bağ doku üremesi ile karakterizedir.
İnsanlarda alkolik siroz yaygın görülür ve hepatit B virüsü ‘da diğer
nedenidir. Evcil hayvanlarda kronik bitki zehirlenmeleri sebep olabilir. En
önemli değişiklik fibröz bağ doku proliferasyonudur. Portal aralıklarda başlar
zamanla lobulusların çevresine doğru ilerleyerek lobulusların küçülmesine yol
açar. Safra ductusları prolife olur. Karaciğerde fonkiyon bozukluğu yüksek
portal basınç bağırsak böbrek ve dalakta hiperemi ve durgunluk asitesi görülür.
Sirözda oluşan patolojik-anatomik yapıya göre sirözlar:
Atrofik siröz :
·
A) postdistrofik ( postdhepatatoksik )siröz :
bağ doku artışı her tarafa aynı
yeknesan tarzda yayılmıştır. KC küçüktür dış yüzünde ince granüllü bir büzüşme
vardır. Nutrisyonel yetersizlikler , metabolizma bozuklukları ve toksikasyonlar
ile ilgilidir.
·
B) postnekrotik KC nekrozu : akut seyirli yoğun parankim nekrozları ile
karakterizedir. Nedbeli büzüşmeler ile bağ doku artışı ve düzensiz nodüller
rejenerasyon sonucu pseudonodüller görülür. Hepatom benzeri düğümler
oluşabilir.
2- Hipertrofik siröz (
splenomegalik siröz ) : yaygın bağ
doku artışı ve hepatositlerin rejenerasyon çabaları ile karakterizedir. Daha
çok atlarda görülür. Heliotropium , senecio ve crotolaria gibi zehirli
bitkilerin alınması ile oluşur. Ayrıca splenomegali ve ikterusta görülebilir.
Sirözlar nedenlerine görede
isimlendilirler ;
·
Alkolik siröz : insanlarda uzun süreli alkol kullanılması sonucu gelişir.
·
Bilier siröz : safra kanalı yangılarıyla oluşur. KC büyük ve düz görünümü vardır.
·
Kardiyak siröz : kronik pasif konjesyona bağlı vena sentralis çevresinde bağ doku artışı
sonucu siröz gelişir.
·
Ksantomatöz siröz : kolesterin metabolizması bozulması ve hatalı
besleme sonucu kedi ve köpeklerde görülür. İntersitisyumda kolesterin
kristalleri görülebilir.
·
Paraziter siröz : parazitlerin KC’de göçü sonucunda oluşur.
SAFRA YOLLARININ ÖZEL VE
YANGISEL HASTALIKLARI
Kolesistitis safra
kesesi yangısıdır , kolangitis safra kanalı yangısıdır , safra taşlarına ise
kolelithiazis denir.
Kolangieklazi : safra yollarının genişlemesidir.
Kolangiohepatitis: safra kanallarındaki yangı periportal karaciğer parankimine yayılır.
Paraziter kökenlidir.
Bakteriemi ile
seyreden birçok hastalıkta bakteriler
safra ile dışarı atılırlar. Safranın durgunluğu bakteriel kolangiohepatitisin
gelişimini kolaylaştırır, en iyi örnek salmanellozistir. Şiddetli supuratif
kolangiohepatitis kısa süreli ölüme neden olur.
Otopsi: KC şişkin
yumuşak soluk renktedir. Subakut ve kronik kolangiohepatitiste yangı prodüktif
özelliktedir.
Kolaskos: Safranın
karın boşluğuna dökülmmesidir.
Bilier Obstrülsiyon:Safra kanallarının tıkanmasıdır.
KARACİĞER VE SAFRA KANALLARININ PARAZİTER HASTALIKLARI
Histomoniazis:
etken histomanas meleagreatistis. Kanatlılarda tiphlohepatitise sepeb olur.
Black head olarak bilinir. Nekrotik hemorajik tiflitis ve multiple yuvarlak,
konsantrik karaciğer nekrozları görülür.
Toxoplazmozis: Etken T. Gondii KCde fokal supmilier koagulasyon nekrozlarına neden olur.
Leishmaniozis : insanlarda görülür. Hepatomegali , splenomegali ve lenf düğümlerinde
hiperplaziye neden olur.
PANKREAS
Pankreas Anomalileri : pankreastaki anomalilerden hipoplazi ve Langerhans adacıklarının
kongenital aplazisi önem taşır.
Pankreas Hipoplazisi : köpeklerde ve buzağılarda görülür. Hipoplazi ekzokrin kısımındadır.
Hipoplastik pankreas küçük , solgun renkte ve gevşek yapıdadır. Klinik olarak
buzağılarda seatüre gelişir. Buda gri renkli ve yağlı bir gaita vardır.
Akut pankreas nekrozu : çoğunlukla köpeklerde gözlemlenir. Daha az olarak ise at ve domuzda
görülür. Akut pankreas nekrozu ve akut hemorajik pankreatitis’e sebep olur.
Perilobüler yerleşimlidir. Çevresindeki yağ dokuları intersitisyel dokudadır.
Akut hemorajik pankreatitis’te ise lezyonlar lobulusların orta kısımlarında ve
ductuli’lerin çevresindedir.
Akut dönem klinik
olarak şiddetli abdominal sancı ve kardio vaskuler kollaps ile karakterizedir.
Ölüm 2-3 günde şekillenebilir. Serum ve abdominal sıvıda amilaz ve lipaz
düzeyleri yükselir. Hayvanlar akut dönemi atlatdıktan sonra geride hiçbir
pankreas dokusu kalmayıncaya kadar asepmtomatik olarak seyreder. Diabetes
mellitus , şiddetli kaşeksi ve steatüre klinik olarak ortaya çıkar. Nekropside
akut pankreas nekrozundan ölüm olaylarında karın boşluğunda yağ damlacıkları ve
kanlı bir sıvı vardır. Pankreas çevresinde ve mezenteriumda tebeşir görünümlü
yağ nekrozları vardır. Pankreas ödemli , şişkin ve yumuşaktır. Pankreasın kesit
yüzünde parankim nekrozu grimsi-sarı , yağ nekrozları beyazımtırak renkte
görülür. Parankim nekrozları yumuşar ve likefaksiyona uğrar.
Pankreas yangıları :
Akut hemorajik pankreatitis : pankreasta centrilobuler ve periductal nekroz ile karakterizedir.
Olguların %80’i alkol alışkanlığı yada safra taşları ile ilişkilidir. Pankreas
ödemli , hiperemik ve hemorajiktir.
PERİTON VE KARIN
BOŞLUĞU
Postmortal değişiklikler : ölüm sonrası kapillar damar permeabilitesinin artmasından ve gerekse
rezorbsiyonun durmasından karın boşluğu sıvısı artabilir. Bu sıvı pıhtılaşmaz.
Otolize bağlı imbibisiyon gelişebilir.
Karın boşluğunda anormal içerik : bunlar sindirim sistemi içeriği , idrar ,
safra , lenf sıvısı ve kan gibi endojen maddelerdir veya dışardan karın duvarı
perforasyonu sonucu oluşabilir.
En çok rastlanan
anormal içerik asites’tir. Asites normalde sulu , berrak , açık sarı renkte
yangı ile ilgili olmayan transudatı ifade eder. Asites ya lenfatik damarların
obstrüksiyonu sonucu drenaj yetersizliği veya triküspital kapak yetersizliği ,
KC sirözu sonucu hidrostatik basınç artması , şiddetli parazitizm
paratüberküloz gibi hastalıklarda hipoproteinemi sonucu oluşur. Karın
boşluğunda uzun süre sıvı birikimi olursa kronik proliferatif yangılar
oluşabilir.
Karın boşluğunda yağ doku nekrozları ( steato nekroz ) : köpeklerde sıklıkla akut pankreas nekrozu
sonucu ortaya çıkar. Nekrozun etrafı hiperemik ve fibrinlidir. Periton
sıvısında yağ damlacıkları bulunabilir.
Abdominal fokal yağ nekrozları koyunlarda
sıklıkla zaman zaman at ve domuzda görülebilir. Yer yer donuk beyaz renkte
küçük sert plaklar şeklindedir.
Bir diğer şekil ise
yalnızca sığırlarda görülen perirenal omentum ve mezenterium yağ dokularına
yerleşen nekrozlardır. 2 yaştan küçüklerde görülmez. Gebelik teşhisinde fötüs
sanılabilir. Nekroz olan bu yağlar yağ asidi ve gliserin’e ayrışır bunlarda Na
ve K karbonat ile birleşip saponifikasyonu dolaysıyla kireç sabununu
oluştuturlar. Kesit yüzü sert kuru ve kazeöz’dür. Ölüme neden olabilir.
Muhtemelen sebebi rumende fazla doymuş yağ asitlerinin bulunmasıdır.
Peritonun yangısı ( peritonitis ) : peritonitisler diffüz veya fokal , primer
veya sekunder , akut veya kronik , septik veya steril olabilir. Eksudata göre
ayrılır ; serofibrinöz , fibrinö prulent , prulent , hemorajik veya
granülamatöz olabilir. En duyarlı hayvan atlardır. Genelde diffüz akut
peritonitis görülür. Dirençli olan hayvanlar ise domuzlardır.
Peritonitisler
sebeplerine göre 2’ye ayrılır ;
·
Steril veya kimyasal peritonitisler : kanatlıların gout hastalığında , biriken
ürik asit kristallerine karşı peritonitis urica şekillenir. Pankreas nekrozunda
şekillenen peritonitis akut olur. Pankreas çevresinde reaksiyon likefaktif ve
prulenttir. Atlarda kastrasyonda karın boşluğunda kanama olursa akut
diffüz , steril peritonitis oluşur.
Ayrıca povidon-iodin şiddetli diffüz
steril peritonitise neden olur.
·
Bakteriyel peritonitisler : karın organlarındaki ve göbek yangılarındaki
, gastrointestinal ve üreme sistemindeki yangılarla veya perforasyonlarla
bakteriyel peritonitis gelişir. Dişi hayvanlarda genital sistem açık olduğundan
enfeksiyon karın boşluğuna yayılabilir. Özellikle bağırsakta yada uterusun
gangrenli yangılarında fibrinli peritonitisler gelişerek toksemiden ölüm
görülür.
Sığırlarda sık
görülen travmatik retikuloperitonitis olguları : lokal akut ve kronik
peritonitise sebep olur. Abomazum ve bağırsak perforasyonları çoğunlukla diffüz
, fibrinli veya hemorajik peritonitis yapar. Sığırlarda uterus veya doğum
yollarından kaynaklanan enfeksiyonlar peritonitise neden olur. Buzağılarda
göbek enfeksiyonlarında fibrino-prulent peritonitis , septisemik
colibasillozis’inde ise fibrinli peritonitis şekillenir. İkterohemoglobinüri ,
black disease ve yanı kara ile septisemik pastöröllöz ve cl.perfiringes tip B
ve C ve bradzot hastalığında da peritonitis gelişir. Tüberkülozda beyaz
nodüller granülomlara yani incili tüberküloz lezyonlarına yaygın olarak
rastlanır.
Atlarda peritonitis
çoğunlukla diffüz peritonitis şeklindedir ve ölüm ile sonuçlanır.
Actinobasilloz equi’li taylarda fibrinli peritonitis yapar. Gastrophilus ve
anaplocephela , strongylidea parazitleri sonucu peritonitis görülebilir.
Koyunlarda : uterus
yangısında ve septik metritis’te fibrinöprulent ve hemorajik peritonitis
görülebilir.
Köpeklerde : HCC’de
hafif şiddette fibrinöhemorajik peritonitis , köpek yavrularında ise suppuratif
peritonitis görülebilir.
Kedilerde
peritonitis köpeklerdekine benzerdir.
Kedilerin infeksiyöz peritonitisi : etken corona virüs’tur. 6 aylık ve 3 yaşlık
grupta görülür ve mortalite %100’e yakındır. Etken ağız yada burun yolu ile
alınır. Bağırsakta ve bölgesel lenf düğümlerinde çoğalır. Daha sonra enfekte
makrofajlara ilişkin sekunder viremi gelişir.
Hastalık genellikle
fibrinli veya dissemine granülomlu peritonitis/pleuritis ile karakterizedir.
Periton yüzeyi hastalık süresi uzayınca ince granüler bir manzara alır. Ayrıca
KC nekrotik yangılı odaklar görülebilir. Bunun dışında genital sistem yangıları
ile birlikte diffüz uveitis karioretinitis , sinir sistemi ve meninks’lere
kadar ilerleyebilir meninks’ler kalınlaşmış ve beyaz renkte çizgiler görülür.
Peritonda ayrıca
F.hepatica , Systicercus , T.collis , strongylus edentatus gibi parazitlere
rastlanabilir.
Peritonda primer
olarak mezotheliom , lipom veya liposarkom nadirende fibrom veya fibrosarkom ve
mikzomlara rastlanabilir.
SOLUNUM SİSTEMİ
SOLUNUM SİSTEMİNİN
SAVUNMA MEKANİZMALARI
1- ÜST SOLUNUM YOLLARININ ANATOMİK YAPISI : Zararlı
maddelerin AC özelliklede solunum sisteminin en hassas bölgesi olan alveollere
ulaşmasına engel olacak özelliktedir. Nasal konhaların kıvırımlı yapısı hava
akımında girdaplar oluşturur ve 10mikrondan büyük partiküllerin burun
mukozasına çarpıp tutunmasını sağlar. Tutulamayıp ileri geçen partiküller ise
trachea ve bronşların bifürkasyon bölgesinde ikinci bir engelle karşılaşır.
Burada havanın aniden yön değiştirmesi sonucu partiküller bronş mukozasında
tutunur ve daha sonra öksürük ve tıksırık ile dışarı atılır. 2 mikron ve daha
küçük partiküller bronşiyoller ile alveollere ulaşır. Ancak bunlarda alveoler
makrofajlar tarafından fagosite edilir. Solunum sisteminin savunma
mekanizmalarından en önemlileri mukosilier sistem ve fagositozudur.
2- MUKOSİLİER SAVUNMA MEKANİZMASI : mukus,
goblet hücreleri ve submukozal bezler tarafından üretilen ve su ,
glikoproteinler , immunglobulinler , lipidler ile tuzdan oluşan kompleks bir
karışımdır. Mukus solunum mukozasına salgılandıktan sonra 2 ince tabaka halinde
hücrelerin üzerini kaplar. Siliumların hareketi ile bu mukus tabakası hareket
ettirilir. Yapışkan olan mukus tabakasına takılan partiküller siliumların
hareketi ile dışarı atılır. Mukus silier temizleme farinkste sona erer. Mukus
burundan caudal yönde bronşlar ve trachea’dan ise cranial yönde hareket
ettirilerek farinkste toplanır ve balgam şeklinde dışarı atılır.
3- MUKOZALARLA İLİŞKİLİ LENFOİD DOKU :
solunum yollarının kronik enfeksiyöz hastalıklarında bu bölgedeki lenfoid
dokuda hiperplazi görülür. Bu lenfoid bölgelerde hem hücresel ( T-Lenfositler )
hemde humoral ( B-Lenfositler ) savunma elemanları bulunur. Üretilen IG A ve
daha az olarak IG G ve IG M ‘ler buradaki lokal immunitede önemli rol oynarlar.
4- FAGOSİTİK SAVUNMA MEKANİZMASI :
Alveollerde mukus üreten hücreler ve silium bulunmadığından burada mukosilier
sistem yoktur. Alveollerdeki temel savunma mekanizması fagositozdur ve alveoler
makrofajlar tarafından yerine getirilir. Fagositoz özellikle bakteilere karşı
etkili bir savunma mekanizmasıdır. İntracelluler sindirime dayanıklı bazı
bakteriler ( mycobacterium tüberculosis
ve listeria monositogenez ) hariç çoğu bakteri alveoler makrofajlar
tarafından hızla öldürülür. Ayrıca toz , polen , kömür tozları ve eritrositlerde
alveoler makrofajlarda fagosite edilerek uzaklaştırılır.
SOLUNUM SİSTEMİ
SAVUNMA MEKANİZMALARININ BOZULMASI :
1-
Viral enfeksiyonlar
2-
Toksik gazlar
3-
AC ödemi ve hipoksi
4-
Dehidrasyon
5-
Stres , açlık ve soğuk gibi faktörler.
6-
İmmun yetmezlik
BURUN BOŞLUĞU ANOMALİLERİ
: burun anomalilerine genellikle kafa ve yüz anomalileri ile birlikte
rastlanır.
1- Üst
dudak yarığı ( chelioschisis , harelip )
2- Aprosopie
( Yüz kemiklerinin bulunmaması)
3- Cyclopie
( gözlerin bir biri ile kaynaşması )
4- Choanal
atresi ( Konhalar arası bağlantının oluşmaması taylarda )
5- bulbus
olfaktorius’un aplazi veya hipoplazisinde genellikle burun kapalıdır bu anamoli
montofon ırkında kalıtsaldır.
METABOLİZMA
BOZUKLUKLARI :
1- nazal
amiloidoz : atlarda nodüller halinde veya yağın olarak özellikle septum ,
vestibulum ve konhalarda gözlemlenir. Makroskobik olarak kesit yüzü düzdür ve
bal mumu görünümündedir. Mikroskobik olarak submukozal damar duvarı bez
duvarında ve bazal membranda birikim ve makrofaj lenfosit ve dev hücreler
görülür. Bazen solunum yollarını tıkayabilir.
2- Nazal
Konjesyon ve hiperemi : nazal mukoza çok iyi vaskülarizedir. Bu nedenle
irritanlarla ( yangılar , allerjenler ,
travma , toksik gazlar ) kolayca hiperemi şekillenir.
Dolaşımbozukluklarına ( kalp yetmezlikleri ) bağlı olarakta
konjesyon gelişir.
DOLAŞIM BOZUKLUKLARI
Hiperemi : Aktif
hiperemi akut yangılar , allerji veya travma sonucu ; pasif hiperemi ise
genellikle kalp yetmezliği sonucu meydana gelir.
Kanama : Burun
kanamasına klinikte epistaksis adı verilir. AC’den kaynaklanan kanamalarda
burundan gelen kan köpüklüdür. Burundaki kanamalar ise submukozal damarların
hasara uğraması gibi sebeplerden meydana gelir. Ayrıca trombositopenik
diyatezler , morbus makulozus , bazı zehirlenmeler ( civa zehirlenmeleri )
enfeksiyöz hastalıklar ( antraks , domuz vebası , köpek gençlik hastalığı ,
atların enf. Anemisi ) ve paraziter etkenlere ( oestrus ovis ) bağlı olarakta
burun kanamasına rastlanabilir. Safkan atlarda damar duvarının zayıflığı ile
karakterize resesif kalıtsal bir burun kanamasıda bilinmektedir.
YANGILAR
RİNİTİS : burun
mukozasının yangısıdır.sebepleri arasında viruslar , bakteriler , mycoplasmalar
, mantarlar , alerjik sebepler , parazitler , irkiltici gazlar , toz , kuru ve
soğuk hava ile travma rinitise sebep olur. Eksudatın karakterine göre tipleri
vardır ;
1-
Seröz rinitis : en hafif rinitis formu olup
viral enfeksiyonların ilk dönemlerinde ve alerjik olaylarda görülür. Burun
mukozasında hiperemi ve berrak bir akıntı ile karakterizedir.
2-
Kataral rinitis : seröz rinitis’in biraz daha
şiddetli ve ilerlemiş şeklidir. Mukoza hiperemik olup üzerinde yapışkan
sümüksel bir eksudat bulunur. Mikroskobik olarak hiperemi , ödem ve
nötrofillerin çoğunlukta olduğu hücre infiltrasyonlar görülür. Özellikle kronik
olgularda goblet hücreleri artmıştır.
3-
İrinli ( Prulent ) rinitis : daha şiddetli bir
yangı şeklidir ve genellikle bakteriyel enfeksiyonun bir sonucudur. Makroskobik
olarak burun mukozasının üzerinde etkenin cinsine bağlı olarak sarıdan yeşile
kadar değişen renklerde bir irin vardır. Ayrıca mukozada nekroz ve erezyonlarda
vardır.
4-
Fibrinli rinitis : damar permeabilitesinin
bozulduğu durumlarda dışarı sızan fibrinojen fibrine dönüşür ve mukozanın
üzerini kaplar. Bu fibrin tabakası yerinden kolayca kaldırabiliyor ve
kaldırıldıktan sonra mukoza sağlam ise pseudomembranöz (kurupöz ) rinitis ;
tabaka kaldırıldığında mukozada nekroz ve ülserler varsa fibrinonekrotik (
difteroid / difterik ) rinitis adı verilir.
5-
Granülomatöz rinitis : sebepleri genellikle
mantar enfeksiyonları tüberküloz ve yabancı cisimlerdir. Burunda değişen
büyüklükte nodüller vardır ve bunlar solunumu güçleştirirler.
SİNÜZİTİS : paranasal
sinuslar , baş kemiklerinin ağırlığını azaltan boşluklar olup kendi aralarında
ve burun boşluğu ile bağlantıları vardır. Daha çok rinitis ile birlikte görülen
sinüzitislerin sebepleri perfore edici yaralanmalar , boynuz kırıkları ve diş
yangılarıdır. Sinüslerin drenajı iyi olmadığından meydana gelen eksudat
boşluklar arasındaki yolları tıkayabilir. Bu boşluklarda mukoid bir eksudat
veya irin toplanabilir. Kronik olaylarda yangı beyin zarlarına ( meningitis )
ve kulağa yayılabilir. Ayrıca kemiklerde deformasyonlar ve osteomyelitisde
görülebilir.
RİNİTİS İLE SEYREDEN HASTALIKLAR
SIĞIRLARDA RİNİTİS
İLE SEYREDEN HASTALIKLAR
İnfeksiyöz bovine
rinotracheitis ( İBR ) : Etken bovine herpes virüs tip 1 olan sığırların
akut bulaşıcı hastalığıdır. Bu virüs ile olan enfeksiyonlarda ;
-
İnfeksiyöz pustuler vulvovaginitis
-
İnfeksiyöz pustuler balanopostitis
-
Meningoensefalitis
-
Konjuktivitis
-
Abortus ile karakterize farklı hastalık
tablolarıda görülür.
Bu formlar genellikle bir arada görülmez. İBR’nin
morbiditesi yüksek mortalitesi ise düşüktür. Üst solunum yollarının yangısı ile
karakterize bu hastalıkta klinik olarak ateş , solunum sayısında artış ,
öksürük , seröz burun akıntısı ve bazen konjuktivitis vardır. Hastalığın seyri
genellikle 10 gün olup bazen uzaya bilir. Hayvan aktif viral hastalığı
atlattıktan sonra virüs trigeminal ve siyatik gangliyonlarda latent olarak
kalır ve periyodik olarak yayılır.
Makroskobik olarak :
a)
Komplike olmamış olgularda: seromükoz bir rhinotracheaitis ve bazen
konjuktivitis görülür.
b)
Daha şiddetli ve komplike vakalarda: üst solunum
yollarında akut diffuz bir yangı hiperemi ödem kanamalar erezyonlar ve
ülserlerin yanı sıra mukoza üzerinde mukoprulent bir eksudat vardır.
c)
Ölümcül olgularda : nazofarinks , larinks ve
trachea’da yaygın fibrinoprulent ve fibrinonekrotik membranlar bulunur. Bazen
trachea mukozası ile kıkırdak arasındaki şiddetli ödem nedeniyle trachea duvarı
2cm kalınlığa ulaşabilir ve bu durum tracheada stenoza , solunum güçlüğüne ve
bazen asfeksi sonucu ölüme neden olur.
Mikroskobik olarak: Hafif seyreden olgularda epitel
hücrelerinde tek tük nekroz ile birlikte seröz ve mukoprulent bir yangı vardır.
*Hastalığın ilk dönemlerinde ( ilk 72 saat ) üst solunum yolları , bronşiol ve
bazen alveol epitellerinde intranükleer eozinofilik inklüzyon cisimcikleri
bulunur.
Hastalık genellikle 1 aylık ve daha küçük buzağılarda
generalize formda seyreder.
Allerjik rinitis : yaz
aylarında meralarda çiçek polenleri ile karşı karşıya bulunan köpek kedi ,
sığır ve koyunlarda görülür. Burun mukozası ödem nedeniyle şişkindir. Eksudat
başlangıçta seröz sonradan mukoprulent olabilir. Ayrıca burun mukozası
epitelinde hiperplazi bez epitellerinde hipertrofi ve mukus salgısında artış vardır.
Sığırların nasal
granülomu : ılıman iklimli bölgelerdeki sığırlarda görülür. Sebebi kesin
olarak bilinmemektedir. Ancak bir antijenin solunum yolu ile birden fazla defa
alınması nedeniyle gelişen aşırı duyarlılık reaksiyonu sonucunda meydana
geldiği sanılmaktadır. Burun mukozasında polip ve nodüller şeklinde gronülomlar
ve yer yer ülserlerin yanı sıra mukoprulent bir eksudat görülür. Daha çok burun
girişinde yerleşen gri renkteki bu gronülomlar olay ilerledikçe tüm burun
mukozasına yayılır. Granülomlar birleşerek düğümler meydana getirebilir.
Mikroskobik olarak : propria ve submukozada epiteloid
hücreler , yabancı cisim dev hücreleri eozinofil lökositler ve mast hücreleri
ve bağ dokudan oluşan granülomlar görülür.
Rhinosporidiozis : etkeni
rhinosporidium seeberi olan bu hastalık insan , at , sığır , köpek , ördek ve
kedilerde görülür. Burunda genellikle tek taraflı saplı polipler veya
karnabahar şeklinde granülomlar görülür. Mikroskobik olarak yoğun bağ doku
artışı görülür ve bu bağ doku bazen fibromikzoit karakter alır.
Nekrobasilloz : Etken
F.necrophorum’dur. farinks ,larinks , trachea , özefagus , AC ve KC bazende
burunda lezyonlara sebep olabilir. Genç danalarda pseudomembranlı nekrotik
rinitis görülür. Nekroz odakları kırmızı bir kuşak ile çevrilidir.
Tüberküloz : burun
mukozasında az rastlanan hastalıklardan birisidir. Erken generalizasyon veya
kronik AC tüberkülozu sırasında , burun mukozasında ülser veya nodüller
görülebilir.
Aktinomikoz : burunun
primer aerogen bir enfeksiyonu veya çene kemiği aktinomikoz’unun buruna
yayılması sonucu rastlanır. Yumruk büyüklüğüne kadar varabilen tek konglomere
veya fungöz biçimdeki kitleler burun boşluğunu doldurabilir. Mikroskobik olarak
granülomların ortasında tipik ışınsal yapıdaki etkenler görülerek tanı konulur.
ATLARDA RİNİTİS İLE
SEYREDEN HASTALIKLAR
*Gourm ( adenitis
equorum , stranglez , su sakağı ) : özellikle genç atlarda üst solunum
yollarının yangısı ve bölge lenf düğümlerinin apseleşmesi ile karakterize akut
bulaşıcı bir hastalıktır. Etkeni S.equi hastalık etkenle bulaşık yemlerin
alınması veya damlacık enfeksiyonu şeklinde aerojen yolla bulaşır.
**Klinik olarak ateş , öksürük ve bilateral burun akıntısı
görülür. Burun akıntısı başlangıçta seröz-kataral daha sonra irinlidir.
Retrofarengial ve submandibuler lenf düğümleri şişkindir ve zamanla apseleşerek
deri dışına açılabilir.
Makroskobik bulgular : Burun mukozası ile larinks hiperemik
ve ödemli olup üzerinde sarımtırak yeşil renkte irinli bir eksudat vardır.
Larinks ve yumuşak damakta küçük apseler görülür. Retrofarengial ve
submandibuler lenf düğümlerinde apseler bulunur. Hastalıkta piyemi bulunduğundan
mediastinal ve mezenterial lenf düğümleri, KC , AC , böbrekler , dalak ,
eklemler ve beyinde hematojen metastatik apselere rastlanır.
Gourm’un önemli komplikasyonları : Purpura hemorajika ,
septik embolilerin yol açtığı vaskulitis sonucu subkutan ödem ve kanamalar ile
karakterizedir. Larinks felci ise büyüyen retrofarengial lenf düğümlerinin
n.laryngicus recurrens baskı yapması nedeni ile oluşur. Ayrıca kranial
sinirlere basınç sonucu fasial paraliz ve eksudatın aspirasyonu nedeniyle bronkopnömoni
gelişebilir.
Ruam ( mallesus ,
mankafa , sakağı ) : Etkeni Burkholderia mallei’dir. Tek tırnaklılarda
görülen hastalığa insanlarda ve hastalıktan ölen tek tırnaklıların etini yiyen
köpek ve kedilerdede rastlanılmaktadır. Hastalık atlarda AC’lerde nodül , solunum
yollarında ve deride ise nodüller ve ülseratif lezyonlar ile karakterizedir.
Etken genellikle kontamine yemin ve suyun ağız yolu ile olarak alınması ile
ender olarakta solunum ile vücuda girer. Lenf yolları ile lenf düğümlerine
ulaşarak orada çoğalır. Daha sonra kan yoluyla gelen etken önce damar
endotellerinde yıkımlanmaya ve trombozlara sebep olur. Daha sonra damar dışına
çıkarak periangitis oluşturur ve gelişen yangısel reaksiyon sonucu nodüler
yapıda ruam lezyonları meydana gelir. Bol olan burun akıntısı irinli ve
sarı-yeşilimtrak renkte ve bazen kanlıdır.
Makroskobik olarak : burundaki lezyonlar submukozada
pyogranülamatöz nodüler şeklinde başlar hiperemik bir kuşakla çevrili bu
nodüller tek veya bir biri ile birleşmiş olabilir. İrinleşme sonucu nodülün
ortası erir üzerini örten mukoza nekrozlaşır ve dökülür. Böylece ülserler
meydana gelir. Ülserlerin tabanı düzgün kenarları keskin olup zımba ile
delinmiş görünümdedir. Ülserler septum nasiyi perfore edebilir.
*ülserler nedbe dokusu ile iyileşerek yıldız şeklinde ve
buzlu cam manzarısında ruam nedbeleri oluşur. Nötrofil çekirdekleri parçalanır.
Mikroskobik olarak : burun mukozasındaki damarlarda hiperemi
ve yangılı trombozlar ayrıca ödem kanama alanları görülür. Submukozada
,ortasında nötrofiller ve çevresinde histiositler , epiteloid hücreler ile
bazen dev hücrelerinden oluşan nodüller görülür. Buradaki nötrofillerde
karyoreksis görülür ve bu bulgu ruam için oldukça tipiktir.
Melioidosis ( yalancı ruam ) : etken pseudomonas
pseudomallei’dir. Melioidosis öncelikle kemiricilerin bir hastalığı olmakla
birlikte at , koyun , keçi ,sığır , domuz , kedi , köpek ve insanlarda
görülmektedir. Hastalık piyemi ve bunun sonucu olarak çeşitli organlarda ortası
kazeifiye granülomlar ve bazen apseleşmeler ile karakterizedir. Bu tip granülom
ve apseler AC , KC , dalak , lenf düğümleri ve eklemler , beyinde rastlanır.
Apse içeriği yapışkan ve sarı-yeşilimtrak olup bazen lamellasyon gösterir.
Burun mukozası üzerinde mukoprulent bir eksudat ve bazen apseler görülür.
Lenfagitis epizootika
: Etkeni Histoplasma farciminosum’dur. Toprakta bulunan etken yaralardan
içeri girer. Equidelerde solunum yoluyla burun mukozasına gelerek yerleşir.
Burada gri-beyaz renkte düğümcükler vardır ve bunlar sonradan ülserleşir.
Ayrıca özellikle bacak derisinde ve yüzlek lenf damarlarında apse,
kalınlaşmalar ve ülserin yanı sıra lenf düğümlerindede apseleşmelere rastlanır.
Aerocystitis ( hava
kesesi yangısı ) : genellikle orta kulak yangısının veya faringitis’in bir
uzantısı olarak meydana gelir. Kronik bir seyir göstermeye yakındır ve epiyem
ile taş benzeri kokrementler oluşabilir.
KÖPEKLERDE RİNİTİS
İLE SEYREDEN HASTALIKLAR
Etken canine herpes virüs , rinitis ve faringitis yapar.
Yaşlılarda solunum yangısı yavrularda ise böbrek AC , KC ve bağırsak
kanamalarına fokal nekroza neden olur. Aspergillus fumigatus , irinli
granülamatöz rinitis ve sinüzitis oluşur. Ayrıca distemper ve bazı bakteriyel
enfeksiyonlarda da rinitis oluşabilir.
KEDİLERDE RİNİTİS İLE
SEYREDEN HASTALIKLAR
Kedilerin
rhinotracheaitis’i : etken feline herpes virüs tip 1 ‘dir. Genelde 1-2
haftalık kedilerde görülür. Kataral rinitis , laringitis , faringitis ,
tracheaitis , stomatitis ve konjuktivitis ile başlar ve genelde 2 hafta sonra iyileşirler.
Özellikle bordotella bronchiseptica ve mycoplasma felis ile oluşan sekunder
enfeksiyonlar hastalık tablosunu ağırlaştırıp irinli rinitis , ülseratif
stomatitis ve bronkopnömoni oluşturur. Bunlardan başka 2 haftayı aşan hastalık
olgularında difteroid nekrotik rinitis ile konha duvarında kondro ve
osteodistrofi görülür.
Feline calici virüs
enfeksiyonu ( kedi nezlesi ) : bifazik ateş , rinitis , konjuktivitis ve
ülseratif stomatitis görülür. Nekropside seröz kataral rinitis, ağız, sert
damak , dilin dorsali ve burun deliklerinin çevresinde veziküller ve bunların
açılması sonucu erezyon ve ülserler ile karakterizedir. Ayrıca artritis ,
intersitisyel pnömoni ve enteritis görülür. Kedilerin tüm solunum sistemi
hastalıklarının %80’ini oluşturur. Bu virüs genellikle ağız ve AC’de affinite
duyarken herpes virüs ise daha çok konjuktiva ve üst solunum yolları epiteline
affinite duyar.
Clamidiosis ( kedi pnömonitisi ) : etken clamidia
pisittasi’dir. Üst solunum yollarında seröz , kataral ve bazen irinli yangıya
ve konjuktivitise neden olur. Önemli lezyon ise intersitisyel pnömonidir.
Mortalite düşüktür.
DOMUZLARDA RİNİTİS
İLE SEYREDEN HASTALIKLAR
Domuzların inklüzyon
cisimcikli rinitisi : etken porcine sitomegalo virüs ( herpes virüs 2 ) 10
haftadan küçük daha sık 2-3 haftalık domuz yavrularında yüksek ateş ve kataral
irinli bir rinitis ile karakterizedir. Morbilitesi yüksek , mortalitesi
düşüktür. Mikroskobik olarak burun mukozası ve bez epitel hücreleri ile tükrük
bezi epitelleri büyümüştür ve bu hücrelerde intranükleer büyük bazofilik
inklüzyon cisimciklerine rastlanır. Bakterilerde komplike olgularda pnömoni
olabilir.
Domuzların atrofik
rinitisi : Etiyolojisi kompleks olan bu hastalığın bordetella bronkiseptika
ve pastorella multicida’nın kombine enfeksiyonu sonucu oluştuğuna
inanılmaktadır. Septum nazi burun boşluğu ve paranasal sinüslarda asimetri ve
konhalarda kısmi veya tam atrofi vardır. Bu atrofinin oluşumunda
P.multicida’nın ürettiği dermonekrotik toksin etkilir. Lezyonlar genellikle 5-6
haftalıklardan büyüklerde gözlemlenir. Yüzün kısalması , tek taraflı olgularda
çarpıklık , derinin kıvrımlaşması , yüzde asimetri vardır. Gözlerin medial
açılarının altında nazolacrimal kanalın tıkanması sonucu göz yaşının dışarı
akması ve kirli gözükmesi durumu söz konusudur. Mikroskobik olarak : Propriada
mononükleer hücreler ve nötrofiller ile submukozal bezlerde aktive artışı ve
mukus birikimi vardır.
KANATLILARDA RİNİTİS
İLE SEYREDEN HASTALIKLAR
Enfeksiyöz koriza (
bulaşıcı nezle ) : etken haemophilus paragallinarum’dur. Bir veya her iki
infraorbital sinusta şişkinlik ve çevre dokularda ödem görülür. Bu ödem
genellikle 10-14 günde yok olur. Burun boşluğu sinüs infraorbitalis , göz yaşı
kanalı ve konjuktival kesede toplanan müköz irinli eksudat , sinüs infraorbitalisi
kabartır ve gözleri eksudat ile örter ( baykuş başı görünümü ).
Hindi rhinotrakeitis
: Etken paramikso virüs grubundan avian pnömo virüs’tur.
Enfeksiyöz
laringotracheitis : Etken herpes virüs olan bu hastalıkta burun mukozasında
ve konjuktivada kataral yangı vardır.
Kanatlı çiçeği : çiçek
hastalığının difterik formunda burun boşluğu , ağız , farinks , larinks ,
özefagus ve trachea’da nodüller ve difteroid yangı görülür. Mukozaya sıkıca
yapışmış kazeöz nekrotik kitleler vardır. Mikroskobik incelemelerde epitel
hücrelerinde iri intrastoplazmik eozinofilik inklüzyon cisimciklerine
rastlanır.
Kronik solunum
hastalığı ( CRD ) : Tavuk ve hindilerde mycoplasma gallisepticum’un sebep
olduğu bu hastalıkta kataral irinli veya fibrinöz rinitis sinüzitis ayrıca
infraorbital sinüslerde şişkinlik gözükür.
Clamidiosis (
ornitozis ) : Etken clamidia psittasi olan bu hastalıkta hindi güvercin ve
ördeklerde görülür. Zoonozdur.
Avian influenza ( Kuş
gribi , tavuk vebası ) : etken tip A influenza virüstür.
Enfeksiyöz bronşitis
: Etken corona virüs olan bu hastalıkta trachea ve bronşların mukozası
üzerinde mukoid karakterde bir eksudat ve hava keselerinde kalınlaşma ve mat
görünüm vardır. Kanatlılarda ayrıca newcastle hastalığı , tavuk kolerasının
kronik solunum formu , aspergilloz ve kriptosporidiozda rinitise
rastlanabilmektedir.
Tümörler : burun
yollarının ve sinüslerin polipöz tümörleri neoplastik olmalarından çok mukoza
ve submukozanın yangısal hiperplazileridir. Bu yangısal polipler pembe gri
renkte , yumuşak ve renkli görünümdedir. Yassı hücreli karnisomlar gerçek
tümörlerde başta gelir. Ayrıca kemikler kıkırdak bağ doku kan damarları epitel
ve bezlerden köken alan tümörlerede rastlanabilir.
LARİNKS
Larinks felci : Atlarda
sol taraftaki dorsolateral crycoarytenoid kasların atrofisiyle oluşur. Sebebi
sol n.laryngicus recurrens’in felcidir. İnsprasyon havası genişlemiş olan
lateral ventriculus içerisinde tutulur ıslık gibi bir sesin gelmesine sebep
olur. ( kornaj ) kaslar atrofik ve solgundur. Sinirim zedelenme sebebi gourm
hastalığı , mantar enfeksiyonları , tümörler ve retrofarangeal apselerdir.
Dolaşım bozuklukları
Kanamalar
Glottis ödemi : Farinks
enfeksiyonlarında meydana gelir. Atların morbus makulozus’unda alerjik olaylar
anaflaksi , travma , yabancı cisim , böcek sokmaları , parazitler , irritan
gazlar gibi sebepler yol açar. Aşırı ödem dispneye ve boğulmaya sebep olabilir.
LARİNGİTİS : kedilerin
panlökopenisinde , buzağıların oral nekrobasillozunda , sığırlarda İBR , koriza
, ve sığır vebasında görülür. Corinabacterium pyogenes dana koyunlarda larinks
apselerine , domuzlarda streptecocus’lar difteroid laringitise sebep olur.
Tavuk difterisinde ve tavuk laringotracheitisinde görülür.
TRACHEA
Trachea’da dorsoventral yassılaşma at ve köpeklerde ,
m.transversus trachea ve lig.anolaria trachea’nın gevşemesi sonucu oluşur.
Sığırda tüberküloz köpekde troid tümörleri , tracheada basınç yapar ve yassılaştırır.
Tracheitis : Köpeklerin
distemper’ında barınak öksürüğünde gözlemlenir. Atların gourm hastalığında ,
apselerin içeri doğru açılmalarıyla irinli bir yangı ve flegmona rastlanır.
Atların rhinopnömonitisinde tracheada kataral yangı görülür. Trachea’nın
prodüktif karakterdeki malleus’unda trachea mukozasında kıvrımları sert ,
yüzeyleri düzgün düğümcükler ve paralel kıvrımlar görülür.
BRONŞLAR VE BRONŞİOLLER
Yangıları
Bronşların yangısına bronşitis , bronşiyollerin yangısına
ise bronşiyolitis denir ve bunlar genellikle üst solunum yolları ve AC
yangılarıyla (bronköpnömoni ) birlikte ,seyrek olarakta yalnız başına
bulunurlar. Ayrıca dessendan , assendan ve hematojen enfeksiyonlar , parazitler
, allerjenler , irkiltici gazlar bu yangıya sebep olabilir.
1-
BRONŞİTİS
KATARALİS AKUTA : mukoza kırmızıdır , az miktarda beyaz-gri mukus vardır.
Mikroskobik olarak salgı artışı epitel dejenerasyon az sayıda nötrofil ve
lökosit görülür. 4
2-
BRONŞİTİS
PRULENTA AKUTA : mukoza hiperemiktir , üstündeki eksudat sarı ve irinlidir.
Bakteriyel enfeksiyonlarda görülen bronşitiste nötrofil ve lökosit fazladır.
3-
BRONŞİTİS
FİBRİNOZA AKUTA : Fibrinöz pnömonilerde , koriza’da İBR ve sığır vebasında
görülür. Öksürük kitleler dışarı atılır.
4-
BRONŞİTİS
NEKROTİKANS : yabancı cisim , besin aspirasyonundan sonra ve ağır paraziter
enfeksiyonlarda oluşur.
5-
BRONŞİTİS
KRONİKA : mukoza kalındır , yer yer nekrotiktir.
KÖPEKLERİN
TRACHEOBRONCHİTİSİ ( barınak öksürüğü ) : öksürük ile karakterizedir. Adeno
virüs , influenza virüs , herpes virüsler böyle bir hastalığa yol açabilir
fakat kesin nedeni belli değildir. Ölümcül değildir. Virüse dair inklüzyonlara
rastlanır.
ASTMA BRONŞİYALE : insanlarda
gözlemlenir. Mukoza şişkindir , yapışkan bir mukus vardır. Kas tabakasında
kramp şeklinde kontraksiyonlar sonucu nöbetler haline gelir. Ekspiratörik bir
solunum güçlüğü görülür. Mikroskobik olarak bronş ve bronşiyollerin duvarında
monosit ,eozinofil lökosit vardır. Bronş
ve bronşiyol lümeninde yoğun mukus vardır ve bazen spiral şeklinde görülebilir.
Sekunder olarak amfizem şekillenir.
BRONŞİYOLİTİS : bronşitin
aynı formlarını gösterir farklı olarak solunum yolları tıkandığından amfizem ve
atelektazi kolayca şekillenir.
BRONŞİYOLİTİS
OBLİTERANS : bronşiyoldeki zedelenmelerden mukoza ile bazal membranların
tahribinden sonra oluşan granülasyon dokusunun lümeni daraltması ile ortaya
çıkar. İrkiltici gazların alınması ve viral enfeksiyonlarda ortaya çıkar.
PERİBRONŞİTİS VEYA
PERİBRONŞİYOLİTİS : yangının çevreye yayılması ile oluşur. Kronik formda
makroskobide AC yüzünde tipik şekilde ortasında bronş veya bronşiyol bulunan
milier beyazımsı nodüller görülür. Nodüller bronş ve bronşiyollerin çevresinde
manşet biçiminde lenfohistiyositler infiltrasyonlarından ibarettir. Genelde
solunum sisteminin viral enfeksiyonlarındandır.
BRONŞİYAL LÜMENDE
DEĞİŞİKLİKLER
1- Obstrüksiyon ( tıkanma ) ve stenoz(
daralma) : genelde yangısal olaylar sırasında lümende eksudat toplanması
ile mukoza şişkinlikleri ile meydana gelir. Aspirasyon veya AC
perforasyonlarıyla solunum yollarına yerleşen yabancı cisimler ve parazitlerde
tıkanma veya stenoza neden olur. Sonucunda atelektazi ve amfizemde görülebilir.
2- Bronşiektazi : lümenin genişlemesi
olayıdır. Sonradan yada doğuştan olabilmektedir. Nedeni kronik bronşitlerde
biriken eksudatın bronş duvarını yıkımlamasıdır. Yıkımlanan bronş duvarı artık
yeteri kadar direnç göstermediği için içten olan basınç veya dışardan çekmelere
karşı koyamaz ve genişler.
AKCİĞERLER
AC hayvan türüne göre sayıları değişen loblardan oluşur. Rum
, sus , car ‘ların sol tarafında 2 ye bölünmüş kranial lob ile bir caudal lob
vardır. Equi’lerde cranial lob bölünme göstermez. Car ve sus’ların sağ tarafta
cranil , medial , caudal ve aksesuar lobları vardır. Rum’larda sağ cranial lob
ikiye ayrılır. Equide’lerde aksesuar lob yoktur. Bronşların AC içindeki bölünme sıraları şu
sırayı izler ; Lob bronşları , segmental bronşlar , bronşiyoller , terminal
bronşiyoller , respiratorik bronşiyoller , ductus alveolarisler , saccus
alveolarisler ve alveoller.
Alveollerde iki tip hücre vardır. Yüzeyin önemli bir
bölümünü döşüyen pnömosit 1’ler daha çok alanı kaplar ve yassıdır fagositoz
yaparlar. Zararlı etkilere duyarlıdır rejenerasyon yeteneği yoktur. Pnömosit 2
‘ler ise iri çekirdekli kübik granüllü hücrelerdir. Rejenerasyon yeteneği
vardır. Ayrıca bunlar tip 1 pnömositlere dönüşebilir ve böylece rejenerasyon
yeteneği olmayan tip 1’lerin yerine geçmiş olurlar. Çoğaldıkları durumda
alveolerin kübik epitel ile döşendiği dikkat çeker. Bu duruma epitelizasyon ,
fötalizasyon ve adenomatözis denir. Ayrıca ratlarda tip3 pnömositler bulunur.
Fonksiyonu belirli değildir.
ALVEOLER MAKROFAJLAR
: savunmada görev alırlar , büyük oranda monositlerden az olarakta
intersitisyel makrofajlardan oluşurlar. Bunlar alveol duvarından alveol lümenine
geçerek makrofaj halini alırlar. Görevi fagositozdur ve sitoplazmalarında
lizozim , asit fosfataz ve katepsin gibi hidrolazlar bulunur.
SÜLFAKTAN (
antiatelaktazi faktörü ) : pnömosit
2 ler tarafından üretilen ve alveol duvarının çökmesini engelleyen
mukopolisakkarit ve fosfolipidlerden yapılmış yüzeysel bir filmdir.
POSTMORTAL
DEĞİŞİKLİKLER
Hipostaz : ölümden
sonra kanın yer çekimi etkisiyle organın alt tarafında toplanması olayıdır.
Ölümden sonra kan sıvısı damar dışına çıkar bu durum AC ödemi ile karışır.
Postmortal kan
pıhtısı : alaka adı verilen bu pıhtılar AC’nin büyük damarlarındaki
yaygınlığı ve pıhtının elastiki kıvamı ile gerçek trombozlardan ayırt edilir.
Otoliz : otoliz
sırasında alveol epitelleri lümene dökülür ve bronşlardaki hücre sıraları bazal
membrandan ayrılır. Kokuşma sırasında artar gaz oluşumu ile kokuşma amfizemi
denilen durum meydana gelir.
AC MELANOZU : genellikle
lobüler dağılımlı ve siyah renkteki lekeler tarafından oluşur.
ATELEKTAZİ
AC alveollerinde hava bulunmaması veya miktarının azalması
olayıdır. Embriyonal ve fokal durumlarda AC’lerde hava bulunmaz buna fötal
atelektazi denir. Doğumdan sonra AC dokusu gelişmezse kongenital atelektazi ,
hava içeren AC kısımlarının sonradan havasız kalmasına ise edinsel atelektazi
denir. AC tam olmayan genişlemesi durumudur. Makroskobik olarak kırmızı alan
vardır. Normal AC gül pempedir. Atelektazi alanına dokunursan AC kıvamındadır
koyu kırmızıdır fakat pnömoni alanına ellersen serttir ve KC kıvamındadır.
EDİNSEL ATELEKTAZİ
1- KOMPRESYON ATELEKTAZİSİ : AC üzerine
basınç yapan hidrothoraks hemotoraks , şilotoraks pnömothoraks tümörler ,
asites , meteorismus gibi durumlarda gözlemlenir.
2- OPSTRUKSİYON ATELEKTAZİSİ : Bronş veya
bronşiyollerin tıkanması sonucu oluşur. Parazit , yabancı cisim , tümör ile
bronş ve AC yangılarında biriken eksudat ile oluşan tıkanmalar sebep olur.
Makroskobik olarak : Atelektazik AC bölgeleri keskin sınırlı çökük mavimtırak
kırmızı renkte ve kıvamlıdır. Kesit yüzünden sıvı sızmaz , küçük doku parçaları
suda batar. Hepatize – pnömonik alanlar çökük değildir. Kırmızı kahveremgisi
olup KC ‘ye benzer. Kesit yüzünde genellikle irin veya irin köpüklü bir sıvı
vardır. Bronşit sonucu atelektazik bölgelerin sınırları lobülerdir. Bunlara
komşu asinuslar ise genişleye bilir. Mikroskobikte : alveoller havasını
kaybetmiş ve yassılaşmıştır.
Sonuçları
: kısa sürenlerde tam iyileşme olabilir. Uzun sürelilerde indurasyon ve
kollaps oluşur. Yaygın olan ve uzun sürenlerde küçük kan dolaşımında meydana
getirebilecekleri direnç sonucu cor pulmonale ( sağ ventriculus’un büyümesi )
gelişir.
AMFİZEM
AC’lerin gereğinden fazla hava içermelerine amfizem denir.
Fazla havanın lokalizasyonuna göre alveoler ( veziküler ) ve intersitisyel
amfizem olmak üzere 2 ye ayrılır. Ayrıca akut veya kronik olabilir. Fazla hava
AC bölgelerinde ( parsiyel amfizem ) veya yaygın ise ( diffuz amfizem )
olabilir.
1-
Alveoler amfizem
a)
Akut parsiyel alveoler amfizem : küçük
bronşların veya bronşiyollerin genellikle mukus veya yangısel eksudat ile
geçici olarak daralması veya kısmen tıkanması sonucu meydana gelir. Kuvvetli
inspirasyonlarda bu engellerin distalinde kalan alveol boşluklarına hava
ulaşabilir. Fakat ekspirasyon ile basınç zayıf olduğundan hava tamamen
atılamaz.
b)
Akut Diffuz alveoler amfizem : büyük bronşlar ,
trachea veya larinks’in tıkanması sonucu oluşur. Bu nedenle genellikle boğulma
sonucu ölümlerde ve anafilaktik şokta görülür.
c)
Kronik parsiyel alveoler amfizem : bu amfizeme
sığır , koyun ve domuzlarda AC parazitlerine ve kronik AC yangılarına bağlı
olarak rastlanır. Parankim kaybolduğundan normale dönüş söz konusu değildir.
Açık renkte amfizematöz ve koyu renkli atelektazik bölgelerin yan yana
bulunmaları , santranç tahtası biçiminde bir tahta ortaya çıkarır.
d)
Kronik diffuz alveoler amfizem : özellikle
atların soluganlık hastalığında ( insanlarda koah’ta ) görülür ve şiddetli
bronşitis ve peribronşiyolitis ile birlikte bulunur. Kronik yaygın bir
amfizemin diğer şekli ise kompenzasyon amfizemdir. AC’de herhangi bir lobun
rezeksiyonu veya kronik pnömonilerde gelişen fibrozis nedeniyle fonksiyon dışı
kalması sonucu oluşur.
**Amfizem sonuçları : Amfizemin yaygınlığına bağlıdır.
Yaygın olaylarda solunum alanı azaldığından hipoksi ve anoksi sonucu ölüm
olabilir. AC’de kan dolaşım yollarının daralması cor pulmonale ile sonuçlanır.
Özellikle bullöz ve intersitisyel amfizemlerde pnömo thorax oluşur.
AMFİZEMİN GÖRÜLDÜĞÜ
BAZI HASTALIKLAR
ÇAYIR AMFİZEMİ : aslında
akut intersitisyel pnömoni olan sığırların bu hastalığını ifade etmek için fog
fever , atipik intersitisyel pnömoni ve sığırların akut AC amfizemi ve ödemi
isimleride kullanılmaktadır. Çayır amfizemi genellikle sonbaharda yeşilden
zengin ve gür otların bulunduğu meralarda otlatılan yetişkin sığırlarda
gözlemlenir.
Meraya bağlı hastalığın gıdalarla alınan L-triptofan ile
oluştuğu belirlenmiştir. Yeşil otta bulunan bu madde , rumendeki fermantasyon
sonucu 3-metilindole ( sikatol ) dönüşür. Buda bronşiyollerdeki clara hücrelerinde
pnömotoksit bir maddeye dönüşür ve tip 1 pnömositlerde hasara sebep olur. Öte
yandan kolza zehirlenmeleri , şalgam , brassika türleri ve pembe nane yiyen
hayvanlardada gözlemlenir.
ÇİFTCİ AC : bu
hastalık hipersensivite pnömonisi , alerjik alveoleritis ve kronik
intersitisyel pnömoni isimleri ile anılır. Nedeni ise mikropolispora faeni ve
diğer termofilik actinomycete’leri içeren küflenmiş saman tozlarının solunması
ile alınır. Bu hastalığa geç sonbahar ile kış aylarında ahırda tutulan
sığırlarda rastlanılmaktadır. Genellikle kronik seyirlidir şiddetli olaylarda
ölüm vardır. En tipik bulgu AC’lerde kazeifiye olmayan granülomların
bulunmasıdır.
Dolaşım bozuklukları
Anemi : AC
anemisi ya genel bir aneminin yersel bir görüntüsüdür veya pnömothoraks,amfizem,
AC kapillar damarlarında oluşan tıkanma ve emboliler ile AC fibrozis’i gibi
sebepler ile meydana gelir.
Hiperemi : Aktif
hiperemi özellikle akut pnömonilerde gözlemlenir. Pasif hiperemi ise kalp
yetmezliği sonucu gözlemlenir.
AC ÖDEMİ : Kanın
sulu kısımının alveollere ve intersitisyel dokuya sızması ile oluşur. Nedeni
hidrostatik basınç yükselmesi veya kapillar geçirgenliğinin artmasıdır. Onkotik
basınça ilgili ve lenfojen kaynaklı ödemler ise azdır. Hidrostatik basınç
artışı genellikle kalbe bağlı yetersizlikler sonucu gelişen kan durgunluğuna
bağlıdır. Kapillar geçirgenliğin artması ile meydana gelen ödeme koyun ve
domuzların enterotoksemileri , çayır amfizemi , amonyak gibi bazı toksik
maddeler ile AC’deki alerjik ve yangısel olaylarda rastlanır.
HYALİN MEMBRANLAR : hiyalin
membranlar AC ödeminin özel bir şeklidir. Yeni doğan bebelerde ( idiyopatik
solunum güçlüğü sendromu = hyalin membran hastalığı ) ve yeni doğan hayvanlarda
yetersiz sülfaktan üretimi sonucu rastlanır. Kan damarlarından sızan proteinler
, sülfaktan ile karışarak ince bir tabaka halinde alveol , ductus alveolaris ve
bronşiyollerin lümenlerini örter ve ağır diffuzyon bozukluklarına yol açar.
KANAMALAR : damar
bütünlüğünün bozulması ile reksis kanamaları oluşur. Sebebi Ykaburga kırıkları
, travma , bıçak ve kurşun yaramalarıdır. Damar duvarının yangısel olarak
yıkımlanmasıyla arrosiyon kanamaları oluşur. Genellikle AC gangreni , arteria
pulmonalis’in trombo embolisi , AC ruamı ve insan tüberkülozunda gözlemlenir.
Diyapedez kanamalar ise geçirgenlik artışına bağlıdır. Sebebi septisemi , AC
durgunluğu , zehirlenme , asfeksi ,akut hipoksilerde rastlanır.
AC EMBOLİSİ : kan
dolaşımındaki yerleşim nedeniyle kan yoluyla gelen embolileri tutarak diğer
organlara gitmelerini önler.
a)
Tromboemboli : ven trombuslarından ve sağ kalbin
trombotik endokarditislerinden kaynaklanır. Emboliler kan yolu ile kalpten
arteria pulmonalis’in kollarına taşınır.
b)
Septik emboliler : sağ kalbin bakteriyel
endokartidisleri , karaciğer apseleri ve onfalitten kaynaklanan bakteri
embolisidir. Apse ve embolik- metastatik pnömoniye sebep olur.
c)
Yağ embolisi : kemik kırıklarında ve deri altı
yağ dokusunun ezilmelerinde görülür. Zedelenen bölgelerde yırtılan venlere
giren yağ damlacıkları AC kapillarlarına tutunur.
d)
Tümör hücre embolisi : maling tümörleri AC’lerde
tutarak tümör metastazlarını oluşabilir. Köpeklerin meme kanseri AC ‘ye
metastaz yapabilir.
COR PULMONALE : Ac bozukluğu ile sağ kalbin büyümesidir. Nedenleri
; kronik atelektazi , amfizem , kan durgunluğu , tekrarlanan mikroemboliler ,
pnomoni ve pnömokoniyozlar sonucunda oluşan alveoler hipoksidir. Ayrıca 2500 m
üzerindeki yüksekliklerde otlayan sığırlarda gözlemlenen yüksek irtifa
hastalığında ( brisket hastalığı ) kronik cor pulmonale meydana gelir. Küçük
dolaşım yüksek bir direnç ile karşılaşır , sağ kalp direnci yenebilmek için
fazla çalışır bu durum küçük dolaşımda basıncı yükseltir. Artan yükü kompanse
etmek için fazla çalışan sağ ventriculusta önce konsantrik hipertrofi oluşur
zamanla bu hipertrofi eksantrikleşir ve kalp dilatasyonu oluşur. Büyük
dolaşımda durgunluğa yol açan konjestif sağ kalp yetmezliği meydana gelir.
Metabolizma bozuklukları
a) Hemosideroz : AC ‘de kronik pasif
hiperemi , AC kanamaları ve hemolitik anemilerde hemosideroza rastlanır. Köpek
ve kedide granülom şeklinde amiloidoz gözlenir. Kemiriciler , kürk hayvanları ,
köpek ve kedilerde subploral bölgelerde, beyaz sarımtırak plaklar veya düğümcükler
halinde lipid birikimleri gözlemlenebilir.
b) Kireçlenmeler : Hipervitaminöz D ve
üremi nedeniyle oluşur. Metastatik veya distrofik olabilir. Distrofik
kireçlenmede tüberküloz ve paraziter hastalıklarada rastlanır. Yangısel olaylar
veya kireçlenmeler ile ilgili bağ dokusu hücrelerinde meydana gelen
metaplaziler sonucu AC’de kemikleşmeler görülebilir. Bazı köpek ırklarında
seroit birikimi görülebilir.
YANGILAR ( PNÖMONİ )
Akciğer yangılarına pnömoni
denir.
Epidemiyolojik özelliklerine göre sınıflandırma : Enzootik pnömoni
, shipping fewer pnömonisi gibi.
Pnömonin AC’de yayılışı ,
patogenezi ve morfolojisi göz önüne alınarak şu sınıflandırma tercih
edilecektir.
1-
Bronkopnömoni : Bronşta başlar ve alveoellere
kadar yayılır.
a)
Fibrinli Bronkopnömoni : Kranioventral , kırmızı
, sert.
b)
Kataral irinli Bronkopnömoni : Kranioventral
kırmızı , sıkı
c)
Aspirasyon Pnömonisi : Yabancı madde pnömonisi
2-
İntersitisyel Pnömoni : Yangı intersitisyumda
başlar , diffuz ve elastik yapıdadır.
3-
Embolik Pnömoni : Multifokal , nodüller şeklindedir.
4-
Granülamatöz Pnömoni : Multifokal , nodüller
biçiminde.
BRONKOPNÖMONİ : Genellikle
cranial loblarda gözlemlenir. Bronşiyoller ile alveollerin sınırında başlar. Bu
bölgeden alveollere , bronşiyol ve bronşlara doğru yayılır. Yayılımı 2 şekilde
olur ;
1-
Endobronşiyal yayılma
2-
Peribronşiyal yayılma
FİBRİNLİ BRONKOPNÖMONİ
Yangısal eksudat içerisinde fibrin bulunması ile
karakterizedir. Lezyonların yerleşimi lober karakterde ( 1 veya 1 den çok lobun
tamamında ve AC’nin geniş bir bölümünde ) olduğundan lober pnömoni ; genellikle
plörada yangılandığı için plöropnömonide denir.
-
Makroskobik görünüm : Cranial loblarda en az bir
lobun tamamına yakın yada AC önemli bölümünü kaplayan koyu kırmızı ,
kahveremgimsi veya giri renkli kıvamlı hepatize alanlar gözlemlenir. Bu durumda
plöra’da yangılandığı için AC’ler göğüs kafesine yapışabilir. Ayrıca
interlobuler septumlarda ödem ve genişlemeye sık rastlanır. 4 dönem
gözlemlenir.
1-
Yangısel Hiperemi : Makroskobide yangılı
bölgeler koyu kırmızı ve hacimce büyümüştür. Kesit yüzünden gri kırmızı renkte
sıvı sızabilir. Mikroskobik olarak damarlar hiperemik alveoller hafif kırmızı
homojen veya ince granüllü sıvı bulunur. Sıvı içerisinde eritrosit nötrofil ve
dökülmüş alveol tipleri vardır.
2-
Kırmızı hepatizasyon : AC bölgeleri hacimli ,
kırmızı renkli , ve karaciğer kıvamındadır. Eritrositler fazla olduğundan
pnömonik alanlar kırmızı renklidir. Alveollerde nötrofil ve dökülmüş alveol
epitelleri ile az sayıda eritrosit görülür. İnterlobüler septumlarda yangı
genişleme ve intersitisyumdaki lenf damarları genişlemiş ve yer yer trombozlar
oluşmuştur.
3-
Gri Hepatizasyon : AC dokusu hacimli , sert
kıvamlı ve kesit yüzleri kurudur. Pnömoni bölgeleri gri renkli olmasının sebebi
lökosit artışı ve eksudat ile dolan alveollerin yaptığı basınç sonucu
iskemidir. Mikroskobik olarak hiperemi azalmıştır buna karşı ise alveol
lümenlerinde bol miktarda lökosit ve az sayıda dökülmüş alveol epiteli vardır.
Ayrıca yine lenf damarlarında tromboz interlobuler septumlarda yangı ve
genişleme bu dönemdede görülür.
4-
Lizis Dönemi : Sadece insanlarda gözlemlenir.
Nötrofil , lökositlerin preolitik enzimleri ile pnömoni eksudatı eritilir ve
tıkanmış olan lenf damarları açılır. Makroskobide AC lobu yangısel hiperemi
evresinde olduğu gibi koyu kırmızı renkte ve ağırlaşmış olup kesit yüzünden
sıvı akar. Evcil hayvanlarda ise yangılı akciğer bölgeleri genellikle
organizasyona uğrar çünkü fibrinli eksudat eritilemez ve lenf damarlarındaki
nekrozlar nedeniylede rezorbe edilemez. Fibrozis uyarımı sonucu damarlardan
zengin bir eksudat dokusu gelişerek organizasyon meydana gelir. AC’nin
küçülerek et kıvamını ve rengini aldığından buna karnifikasyon adıda verilir.
Fibrinli bronkopnömonilerde
ayrıca akciğer apseleri , plöra empiyemi ve akciğer gangreni gibi
komplikasyonlar da görülebilir.
A) PASTÖRELLOZİS : Pastörellalar
hayvanların nazofaregeal yada oral mukozalarının normal florasında bulunurlar.
Bunlardan P.multocida ve Mannheimia haemolytica önemli olanlarıdır.
P.multocida’nın serolojik olarak A,B,D ve E olmak üzere 4 tipi vardır. Tip B ve
E Hemorajik septisemiye : tip A sığırlarda pnömonik pastörelloza : Tip D ise
domuzda ve seyrek olarak koyunlarda pnömoniye sebep olur. M.haemolitica ‘nın
ise iki biyotipi vardır. Tip A koyun , kuzu ve sığırda pnömonik pastörelloza ,
tip T ise sütten kesilmiş kuzularda septisemik pastörelloza neden olur.
a) Sığırların hemorajik septisemisi ( Barbon )
: P.multocida tip B ve E tarafından oluşturulur ve özellikle yağışlı
mevsimlerde görülür. Yüksek ateşle seyreden perakut , öldürücü bir hastalıktır.
Otopside serozalarda ve iç organlarda peteşiyel kanamalar , vücut boşluklarında
kırmızı renkli bir sıvı ve hemorajik gastroenteritis görülür. Bazen hemorajik
pnömoniye rastlanabilir ayrıca şiddetli boyun ödemi görülür.
b) Sığırların pnömonik pastörellozu ( sekunder
pastörelloz : P.multocida Tip A ve M.haemolitica Tip A tarafından oluşur.
Besi sığırlarının taşınması sonucu oluşur. Sıkışık barındırma açlık , ani iklim
değişikliliği , bakım ve besleme hataları gibi stres faktörleri veya İBR , PI-3
ve respiratöry syncitial virüs gibi viral enfeksiyonlar predispozisyon yaratıp
hastalığın çıkısını kolaylaştırır. Makroskobik olarak ; genellikle cranial
loblarda koyu kırmızıdan gri kahverengine kadar değişen renklerde kıvamlı
hepatize alanlar ( alacalı mermer ). Plöritis ve interlobüler septumlarda
genişleme ile karakterize lober fibrinli pnömoni görülür. Bazen bu bölgelerde
nekroz alanlarıda bulunabilir. ( fibrinonekrotik pnömoni , M.haemolitica. )
Mikroskobik olarak : Fibrinli bronkopnömoni gözlemlenir. Bazen nekroz
odakları görülebilir. Pnömonik Pastörellozda görülen önemli bulgu ise çekirdekleri
uzunca ve akıntı görünümü oluşturan oat-cell ( yulaf hücresi ) bulunmasıdır.
B) SIĞIRLARIN BULAŞICI PLÖROPNÖMONİSİ : Etken
mycoplasma mycoides subsp. Mycoides’dir. Damlacık enfeksiyonu şeklinde Aerojen
yol ile bulaşır. Mortalite %10-70’dir. Lezyonlar lober fibrinonekrotik pnömoni
şeklindedir. Plörada yangılanmıştır. Makroskobik olarak ; Daha çok caudal
bazende kranial lob koyu kırmızı veya gri renkli kıvamlı hepatizasyon alanları
ile interlobuler septumlarda ödem ve belirgin genişleme görülür. Bu genişlemiş
lobuler septumlar mozaik görünümü oluşturur. Trombozların yol açtığı infarktus
sonucu nekroz oluşabilir. Bu nekrozlar daha sonra sekester oluşumu yapar.
Kronik olaylarda AC göğüs kafesine yapışabilir. Mikroskobik olarak ; Fibrinli
pnömonin genel özelliklerinin yanı sıra damarlarda vaskülütis ve trombozlar
nekroz alanları ve perivasküler organizasyon bölgelerine rastlanır.
Not : Pnömonik pastörelloz ve
Bulaşıcı göğüs ağrısının farkları ;
1-
Pastörellozda mozaik görünümü ve interlobüler
septum genişlemesi daha azdır , Diğerinde daha belirgindir.
2-
Pastörellozda lezyonlar daha çok kranialde ,
diğerinde ise daha çok caudal’de.
3-
Pastörellozda mikroskobide oat-cell’ler vardır
diğerinde perivasküller organizasyon, vaskülitis, trombozlar ve infarktus
vardır.
C) KEÇİ CİĞER AĞRISI :Etken Mycoplasma mycoides subsp. Capri’dir ,
bazen Mycoides subsp. Mycoides’de görülebilir. Klinik olarak ateş , öksürük ve
dispne görülür. Morbilite ve mortalite yüksektir. Makroskobik ve mikroskobik
bulgular : Sığır plöropnömonise benzer fakat , sekester oluşumu ve interlobuler
septumlarda genişleme daha azdır. AC göğüs kafesine yapışır. Hastalarda artrit
, mastitis , meningitis , peritonit ve abort görülebilir.
D) KÖPEKLERİN ÜREMİK PNÖMONİSİ : Ürenin
toksik etkisi ve eklenen bakteriyel enfeksiyonlar sonucu oluşur. Mikroskobik
olarak alveollerde fibrin eksudasyonu , hylain membranlar , irinli bronşitis ve
alveol duvarında metastatik kireçlenmelere rastlanır.
KATARAL İRİNLİ BRONKOPNÖMONİ
Yangısal eksudat içinde nötrofillerin
ön planda olduğu bronkopnömonidir. Genelde kranial lobtadır. Lobüler dağılım
gösterir. Sebebi streptecoccus , stafilococcus , C.pyogenes , E.coli , R.equi ,
Salmonella , pastörella multocida , bordotella , bronkiseptica gibi bakteriler
etkenlerdir. Genellikle aorejen veya üst solunum yolları enfeksiyonlarının
dessendan yayılımı ile oluşur.
Makroskobik olarak : Kranial
loblar düzensiz , lobçuk büyüklüğünde kırmızı renkli ve sert kıvamlı odaklar
görülür bunların ortaları irinleşe bilir veya büyük apseler oluşabilir ve
nekrozlar gelişebilir. Kesit yüzünde bronşlardan kıvamlı bulanık ve bazen
irinle karışık eksudat sızar. ( fibrinli pnömonilerden ayırt etmek için önemli
bir kriterdir. ) ayrıca pnömoni odakları arasında yer yer çökük atelektazik
veya şişkin amfizemik alanlar vardır.
Mikroskobik olarak : Hiperemi ve
alveollerde seröz eksudasyonla başlayan yangı kısa zamanda irinleşir.
Alveollerde değişen derecede nötrofil infiltrasyonları , dökülmüş alveol
epitelleri ve bazen ödem görülür. Bronş ve bronşiyol lümeninde bol nötrofil
dökülmüş epitel ve mukuslu eksudat vardır.
Kataral irinli bronkopnömoniler
tamamen iyileşebilir ancak apseleşme , atelektazi , ödem , fibrozis ve bazen
kokuşma bakterilerinin bulaşması ile gangren oluşabilir.
-
Sığırların pnömokok enfeksiyonları : Etken
S.pnömoniae’dir. genelde kış aylarında kapalı ahırlardaki hayvanlarda ve daha
çok genç danalar ile 3-4 haftalık buzağılarda görülür. Septisemi şeklinde ve
perakut seyreder. Bu nedenle AC’lerde değişiklik meydana gelmeden hayvan ölebilir.
Akut olgularda ise kranial loblarda kırmızı renkli kıvamlı pnömoni alanlarına
rastlanır. Diğer bulgular ise dalak büyümüş lastik kıvamında ve karpal ile
tarsal eklemlerde seröfibrinöz yangıdır.
-
Atların Rhodococcus ( Corinobacterium equi )
Enfeksiyonu : 1-3 aylık taylarda aerojen veya onfalojen bir enfeksiyondan sonra
görülür. 6 aydan büyüklerde çok görülmez. Klinik olarak ateş , öksürük ,
depresyon bazen ishal ve akut vakalarda ölüm görülebilir. Hastalıkta irinli
nekrotik bronkopnömoni vardır. AC’de değişik büyüklükte apse ile bazen nekroz
odakları görülür. Ayrıca özellikle mezenterial lenf düğümleri , deri altı , KC
, böbrek ve dalakta apselerin yanı sıra , artritis ile bağırsaklarda ülseratif
veya difteroid nekrokolitise rastlanabilir.
ASPİRASYON PNÖMONİSİ
Herhangi bir sebep ile AC’lere yabancı maddelerin girmesi
sonucu bunların irkiltici veya içerdiği saprofit bakteriler nedeniyle oluşur.
Evcil hayvanlarda özefagus tıkanmaları ve yutkunma güçlüğü ile seyreden
hastalıklarda ( Kuduz , Farinks Felci , Botilismus ) gıda maddeleri ; şuur
kayıbı sırasında meydana gelen kusmalarda ise mide içeriği aspire edilebilir.
Üst solunum yollarının irinli veya nekrotik yangıları , perforasyonları ve
cerrahi müdahaleleri sonrasında aspirasyon pnömonisi gelişebilir. Başka bir
sebep ise hatalı ilaç içirmedir ( dilin yutulması ) Makroskobik olarak ;
Kranioventral kısımlarda irinli apseli bronkopnömoni ve bu durumda irinli
nekrotik bronşiyolitis ve alveolitis görülür. Maddede saprofit m.o’lar var ise
bunların etkisi ile irinli veya gangrenli pnömoni oluşabilir. Bu durumda
AC’lerde kirli yeşilimsi veya kahverenkli pis kokulu nekroz odakları görülür.
Kesit yüzlerinde içleri pis kokulu kitlelerle dolu kavernler vardır ve bunlar
göğüs boşluğuna açılarak empiyeme neden olabilir. AC gangreni genellikle ölümle
sonuçlanır sığırlarda bu lezyon bazen demarke olabilir.
İNTERSİTİSYEL PNÖMONİ
Bu pnömonide yangı AC intersitiyumunda , yani
interalveoler-interlobüler septumlar ile bronş , bronşiyoller ve damarların
çevresindedir. Alveol , bronş , bronşiyol lümenlerinde yangısel eksudat
bulunmaz. Sebepleri arasında viruslar , mikoplazmalar , klamidya , toksik
gazlar ve alerjik olay gibi faktörler yer almaktadır. Akut dönemde alveoler
epitellerinin zedelenmesinden sonra alveol lümenlerinde ödem sıvısı birikir ve
bu sıvı hiyalin membranları oluşturur. Buna akut proliferatif döneme geçilir.
Bu dönemde pnömosit 2’lerin proliferasyonu tipiktir. Sebeb ortadan
kaldırılmazsa kronik intersitisyel pnömoni gelişir. Bu dönemin önemli özelliği
, intersitisyumda fibrozis ve mononükleer hücre infiltrasyonudur.
Lezyonlar AC yayılmış durumda ve AC palpasyonda süngerimsi
veya elastiki bir kıvamdadır. Makroskobik olarak önemli özellikleri ; AC
kollabe olmaması , AC üzerinde costae’ların izlerini gösteren çöküntüler olması
ve kesit yüzünde eksudatın bulunmamasıdır. Hepatizasyon ve konsolidasyon
gözlemlenmez. Ayrıca pnömonik alanların rengi kırmızı ve soluk gri olup , kesit
yüzlerinde nodüller vardır.
Mikroskobik
özellikleri :
1- İnteralveoler septumlarda kalınlaşma : Bu
durum akut dönemde ödem ve hafif mononükleer hücre infiltrasyonu şeklinde iken
; ilerleyen dönemlerde yoğun mononükleer hücre infiltrasyonuları ve biraz da
bağ doku artışı sonucu görülür.
2- Lenfoid Hiperplazi
3- Epitelizasyon ( fötalizasyon ) : Pnömosit
2’lerin proliferasyonu sonucu görülür ve alveol epitelleri kübikleşmiştir.
4- Hiyalin membranlar : Akut dönemde ve
alveoler , ductus alveolarisler ile bronşiyol epitellerinin üzerinde pembe
renkli ince bir tabaka halinde görülür.
5- Bronşiyolitis obliterans’a da bazen
rastlanır.
6- Ductus alveolarislerin fibromüsküler
tabakasında artış gözlemlenir.
7- Bazı
enfeksiyonlarda ( Respiratory Syncitial Virus ve Parainfluenza 3 gibi)
bronşiyollerin epitel katında ve alveol lümenlerinde sinsityal dev hücreleride
bulunabilir.
8- İnklüzyon cisimcikleri : Viral
etkenlere bağlı enfeksiyonlarda virusun cinsine göre intranükleer ( Adeno virüs
) , intrastoplazmik ( RSV) yada hem intranükleer hem de intrastoplazmik
inklüzyon cisimcikleri ( Distemper ) bulunabilir.
-
Ayrıca genellikle kuzularda M.ovipneumoniae ve
Mannheimia haemolytica’nın miks enfeksiyonları sonucunda hem proliferatif ,
hemde eksudatif değişikliklerle karakterize bir pnömoniye rastlanabilir ki buna
bronkointersitisyel pnömoni denir.
A) Sığırların enzootik pnömonisi ( Sığır Gribi
) : Sığırların enzootik pnömonisi genellikle 2-12 aylık buzağılarda ,
viruslar , mikoplazmalar ve bakteriler gibi etkenlerden iki veya daha
fazlasının sinerjik etkisiyle ortaya çıkan bir hastalık kompleksidir. Sığır gribi enfeksiyonun başta RSV ve PI-3 ;
daha az olarak IBR ve VD/MD gibi viral enfeksiyonlar tarafından başlatıldığı
ortaya konulmuştur. Komplike olmamış viral lezyonlar genellikle öldürücü
değildir. Ancak bu lezyonlar kısa sürede Pasteurella spp. C.pyogenes , E.coli
Streptococcus , Styphylococcus spp. Gibi bakterilerle komplike olur ve
genellikle öldürücü bir irinli bronkopnömoni veya fibrino-nekrotik pnömoni
gelişir.
Makroskobik
olarak : Genellikle kranial loblardan kırmızı , gri renkli , kıvamlı
pnömoni alanları ve bazı olaylarda nekroz odakları görülebilir.
Mikroskobik
olarak : Virusun sebeb olduğu intersitisyel pnömoni bulgularına ilave
olarak genellikle kataral-irinli veya fibrinli bronkopnömoni lezyonlarınada
rastlanır.
Buzağıların
enzootik pnömonisini oluşturan önemli bir hastalık tablosuda buzağılarda
görülen mikoplazmal bronşiyolitis ve pnömoni tablosudur ( cuffing pnömoni ).
Etkeni mikoplazmalar özellikle M.dispar’dır. Makroskobik olarak kranial
loblarda kırmızı renkli hepatize bölgeler ile düzensiz , mor-kırmızı renkte ,
çökük atelektazik alanlara rastlanır. Mikroskobik olarak kataral bronşitis ve
bronşiyolitis şeklinde başlar. Ayrıca intralveoler septumlarda kalınlaşma ,
alveollerde epitelizasyon, alveol lümenlerinde az miktarda nötrofil lökosit ve
alveoler makrofajların yanısıra, genellikle şiddetli lenfoid hiperplaziye
rastlanır.
B) Koyunların kronik enzootik pnömonisi (
koyunların atipik pnömonisi ) : Atipik pnömoni olarak bilinen bu hastalık ,
çoğunlukla mycoplasma ovipneumonia ve P.(manheimia) hameolytica A’nın kombine
enfeksiyonu sonucu oluşur. Bazı olgularda PI-3, Adenovirus , RSV ve Reoviruslar
da olaya karışabilir. Hastalığın çıkısında stres faktörleri , bakım-besleme
hataları gibi hazırlayıcım faktörlerde
rol oynayabilir.
Makroskobik
olarak : daha çok kranial loblarda kırmızı-gri renkli , kıvamlı hepatize
alanlar vardır. Lezyonlu kısımların
kesit yüzünde ve subplöral bölgede 1-2mm büyüklüğünde boz beyaz nödüller
görülür.
Mikroskobik
olarak : interalveoler septumlarda yangı ve kalınlaşma , genellikle
şiddetli lenfoid hiperplazi , alveollerde epitelizasyon, bronşiyolitis
obliterans ve bronşiyollerin duvarında
hyalini nodüller görülür.
C)
Koyunların
maedi hastalığı ( koyunların progressif pnömonisi ) : Etkeni
Retroviruslar’dan bir Lentivirus’dur. Vücuda giren etken , makrofaj ve
monositlerde uzun süre kalır ve yaklaşık 2 yıllık bir inkubasyon süresinden
sonra hastalık ortaya çıkar ( slow virüs enfeksiyonu ) bu nedenle 2 yaşından
ufaklarda gözlemlenmez. Ayrıca virüs sinir sistemine yerleşerek nonprulent
ensefalitise neden olur. Bu hastalığa
visna adı verilir. Klinik olarak dispne , kuru öksürük ve iştah iyi olduğu
halde ilerleyici bir zayıflama görülür.
Makroskobik
olarak : AC soluk renkli, şişkindir
normalin 2-3 katı kadardır. Kollabe
olmaz ve lastik kıvamındadır. AC’lerin üzerinde çökük costae izleri mevcuttur.
Kesit yüzünde boz beyaz nodüller vardır.
Mikroskobik
olarak : interalveoler septumlarda mononükleer hücre infiltrasyonları ve
bazen bağ doku artışı kalınlaşma , bronş-bronşiyol ve damarlar çevresinde
lenfoid hiperplazisi , ductus alveolarislerde fibromüsküler hiperplazi ile alveollerde epitelizasyon
görülür. Ayrıca bunların yanı sıra poliartritis , mastitis ve vaskulitiste
görülür.
D)
Caprine
Artritis-Encephalitis : Retroviruslardan bir lentivirus’dur etkeni .
Maediye benzer lezyonlar , ancak artritis daha belirgindir , pnömoni daha
hafiftir.
-Formları
:
-
Sinirsel form
·
Nonprulent lökoensefalomalasi
-
Artritis form
·
Özellikle karpal eklemlerde
-
Kronik intersitisyel pnömoni formu
E)
Atların
viral rinopnömonitisi : Bu hastalığın etkeni equine herpes virüs 1 ve
4’tür. Bunlardan tip 1 , solunum sistemi enfeksiyonu ve kısraklarda abortusa
neden olurken ; tip 4 sadece solunum sistemi enfeksiyonuna sebep olur. Tip 3
ise vulva , peniste vezikül ve püstüllerle karakterize equine koital
ekzantem’in etkenidir. Solunum formu genellikle 4-8 aylık taylarda gözlemlenir.
Hastalıkta üst solunum yollarında hafif bir yangı ve intersitisyel pnömoni
vardır. Ayrıca AC , KC ve adrenlerde fokal nekrozlar vardır. Atık fötüslerde de
KC ve AC’de fokal nekrozlar vardır.
Mikroskobik
olarak : İntersitisyel pnömoni bulgularına ilaveten gerek atlarda gereksede
atık fötüslarda gereksede atık
fötüslerde alveol ve bronşiyol epitellerinde intranükleer inklüzyon
cisimcikleri görülür.
F) At influenzası : Etkeni influenzavirus tip A equi-1 ve
equi -2 olan ve daha çok yaşlı atlarda görülen hastalıktır. Bazen
bronkointersitisyel pnömoni ve akciğer ödeminede rastlanabilir. Hastalık
genellikle sekunder bakteriyel enfeksiyonlar ( E.coli , streptococcus gibi)
sonucu prulent nekrotik bronkopnömoniye dönüşür.
G) Domuz influenzası : Etkeni influenza
virüs tip A’dır. Makroskobik olarak üst
solunum yollarında kataral ve intersitisyel pnömoni ile şiddetli olgularda AC
ödemide görülür. Mikroskobik incelemelerde intersitisyel pnömoninin yanı
sıra bronş ve bronşiyollerde yangısel
bir eksudat bulunur. Bu lezyonlar P.multocida ve haemophilus spp. Gibi
bakterilerin sekunder olarak işe karışmasıyla kataral-irinli bronkopnömoniye
dönüşür.
H) Köpek gençlik hastalığı (distemper ) : Etkeni
paramyxovirus’lardan morbillivirus olan bu hastalık bir yaşına kadar olan
köpeklerde görülür. Aerojen veya sindirim yoluyla bulaşan bu hastalıkta bir çok
organda patolojik değişikliklere rastlanır. Örneğin keratokonjuktivitis ,
meningoensefalitis , gastroenteritis ve püstüler dermatitis meydana gelebilir.
Hastalık üst solunum yollarında kataral ve bazen prulent ( bakteriyel
enfeksiyon ) bir yangı ile AC’de ödem ve intersitisyel pnömoniye sebep olur.
Ancak genellikle B.bronchipetica ve bazen E.coli , streptococcus ve
stafilokok’lar ile komplike olarak kataral-irinli bir bronkopnömoni şekillenir.
Mikroskobik
olarak : interalveoler septumlarda kalınlaşma , alveollerde epitelizasyon ve
alveoller ile bronşiyollerin epitellerinde intrasitoplazmik ve intranükleer
inklüzyon cisimcikleri görülür.
İ)
Parainfluenza
3 virusu enfeksiyonu : Üst solunum yollarında kataral bir yangı
şekillendirir. AC bronkointersitisyel pnömoni vardır. İntrastoplazmik ve bazen
intranükleer inklüzyon cisimcikleri görülür.
J) Sığırların respiratory syncytial virüs (
RSV) enfeksiyonu : Sonbahar ve kış aylarında ahıra yeni alınma sırasında
ortaya çıkar. Üst solunum yollarında kataral bir yangı vardır. AC
bronkointersitisyel pnömoni , bazen intersitisyel amfizem vardır. Syncytial
hücreleri , alveol ve bronşiyol
epitellerinde intrastoplazmik inklüzyon cisimciklerine rastlanır.
K) Adenovirus enfeksiyonları : Bovine ve
ovine adenoviruslar olmak üzere 2 farklı türde gözlemleriz. Hafif solunum veya
bağırsak enfeksiyonlarına veya her ikisine birden sebep olabilirler. Ayrıca
canine adenovirus tip-2 (köpek) ve equine adenovirus ( at ) ‘larda solunum
enfeksiyonlarına neden olabilir. Adenoviruslar genellikle nekrotik-proliferatif
bronşiyolitise yol açarlar. Koyunlardaki enfeksiyonun önemli bir özelliği
bronşiyol ve alveol epitellerinin çekirdek ve sitoplazmalarının büyümüş
olmasıdır. ( karyomegali , sitomegali)
EMBOLİK PNÖMONİ
Vücudun diğer bölgelerindeki irinli yangılardan köken alan
septik embolilerin akciğere tutulması sonucu oluşan pnömoni tipidir. Bu nedenle
embolik-metastatik pnömoni olarak isimlendirilir. Bu pnömoni genellikle sağ
kalbin bakteriyel endokarditisleri , panarisyum , metritis , peritonitis ,
septik emboliler , KC apseleri ve yeni doğanlarda omfaloflebitislerden
kaynaklanır. Sebebi streptococcus , Staph. Aeurus , C.pyogenes , E.coli , F.necrophorum gibi
bakterilerdir. Makroskobik olarak akciğere serpilmiş halde irili ufaklı
apselere rastlanır. Bu apselerden küçük olanların çevresinde hiperemik bir
kuşak ; büyük olanların çevresinde ise fibröz bir kapsül bulunur. İrinli pnömoni sonucu gelişen apseler ise
genellikle kranial loblarda sınırlıdır. F.necrophorum’un sebep olduğu pnömonide
ise AC sarımsı renkte , iyi sınırlanmış ve çevresinde hiperemik bir kuşak
bulunan nekroz odakları görülür.
GRANÜLAMATÖZ PNÖMONİLER
-
Multifokal yerleşimlidirler.
-
Kesit yüzünde nodüler yapılar vardır.
-
Aerojen veya hematojen yayılım söz konusudur.
TÜBERKÜLOZ
1-
Mycobacterium tuberculosis : insan , sığır ,
domuz , maymun ve köpeklerde gözlemlenir.
2-
M.bovis : Sığır , domuz , insan , at , koyun ,
köpek ve kedilerde gözlemlenir.
3-
M.avium : kanatlılar , sığır , koyun , at ve
domuzda rastlanır.
Patogenez : tüberküloz
etkeni genellikle aorejen , alimenter , omfalojen ve koital yollarla vücuda
girerler. Önce nötrofiller gelir ancak nötrofillerin etkisi yoktur. Sonra
makrofajlar gelir bölgeye etkeni fagosite ederler. Ama fagosite edilen etkenler
yok edilemez ve üremeye devam ederler. Bunun nedeni ise etkenin duvarında
bulunan kompleks lipidlerin fagozom – lizozom birleşimini engellemesidir. 10.
Günde hipersensivite gelişir. Etkenlerin sebep olduğu makrofaj çoğalması ,
mikroskobik olarak bir hücre kümesi halini alır ve bu hücrelerden bazıları
epiteloid histiyositlere dönüşür. Monositlerin birleşmeleri veya amitotik
çoğalmaları sonucu çok çekirdekli langhans tipi dev hücreler meydana gelir.
Zamanla orta kısımlarda kazeifikasyon nekrozları meydana gelir ve bu lezyon
fibröz bir kapsülle kuşatılır. Böylece
prodüktif tüberküloz lezyonu meydana gelmiş olur. Organizmanın direnci yüksek
etken sayısının az olması veya patojenitesinin düşük olması durumunda böyle
proliferatif lezyonlar meydana gelir.
-
Buna karşın organizmanın duyarlı , etkenlerin
çok sayıda veya patojenitesinin yüksek olduğu durumlarda ise eksudatif
lezyonlar oluşur. Eksudatif tüberkülozda kazeifikasyon nekrozunun çevresinde
belirgin ödem , hiperemi , fibrin eksudasyonu çok sayıda nötrofil lökositler ve
daha az olarak mononükleer hücre infiltrasyonu görülür. Kapsül oluşumu ve dev
hücreleri yoktur.
Yayılma : hematojen
, lenfojen , temas ve kanallar aracılığıyla yayılma söz konusudur. Oluşan
lezyonlar çoğunlukla miliyer özellikte olup inci tanelerini andırır tarzda
şekillenir. Milier lezyonlar birleşerek konglomerat lezyonlar oluşur.
Generilizasyon :
1- Akut
generilizasyon : aynı boy ve yaşta lezyonlar gözlemlenir.
2- Kronik
generilizasyon : farklı boylarda ve yaşta lezyonlar gözlemlenir.
-
Reenfeksiyon : atlatılmış bir TB vardır ve canlı
tekrardan TB ile enfekte olur.
-
Süperenfeksiyon : inaktif bir bağışıklık söz
konusu olup yeni bir TB ile enfekte olma durumu söz konusudur.
-
Eksaserbasyon : hastalık inaktif durumda olan
bir sığırda birden bire aktif bir duruma geçmesi sonucu oluşur. Yani hastalık
az sayıda var ve aktifleşiyor olmasıdır.
Post- primer
enfeksiyon periyodu : Reenfeksiyon , süperenfeksiyon , eksaserbasyon
oluşursa bu dönemde;
1-
Lenf yumruları olaya katılmaz ise : izole organ
tüberkülozu denir.
2-
Yayılmaya devam ederse etken : kronik organ
tüberkülozu denir.
3-
Erime ve kanallarda açılma oluşursa : açık
tüberküloz olarak isimlendirilir.
·
Kronik organ tüberkülozu- kısmen iyileşebilir
veya hematojen yayılma söz konusu olursa , geç generilizasyon ( lenf yumruları
tekrar katılır. )
SIĞIRLARIN AKCİĞER
TÜBERKÜLOZU :
1-
Etken genellikle M.bovis’tir.
2-
Yetişkin sığırlarda primer odak , çoğunlukla
akciğer olup genellikle kaudal lobların
dorsal kısımlarında subplöral yerleşimlidir.
3-
Bazen birden fazla sayıda olabilen primer odak ,
bezelyeden yumruk büyüklüğüne kadar varabilmektedir.
4-
Bu lezyonlarun ortaları kazeifiye olup , genellikle kireçlenmiştir.
5-
Akciğerin bölgesel
lenf düğümleri büyür ve yaygın bir kazeifikasyon gözlemlenir ya da normal büyüklükte olup , kesit yüzlerinde
küçük , sınırlı , kazeifiye ve kireçlenmiş düğümcükleri içerirler.
A) İLK ENFEKSİYON PERİYODU :
1- Primer kompleks : Akciğerde genellikle
kaudal lobların dorsalinde yerleşmiş , ortası kazeifiye bazen kalsifiye olmuş
primer odak ile lenf düğümlerinde kazeifikasyon görülür.
2- Erken generilizasyon
-
Akut
generilizasyon : çok sayıda aynı yaş ve büyüklükte milier tüberküller
görülür. Lenf düğümleri oldukça büyüktür ve lezyonlar erkenden kireçlenme
eğilimi gösterirler.
-
Kronik
generilizasyon : yaşları ve büyüklükleri farklı ve daha az sayıda
tüberküller oluşur. Bunların ortaları peynirleşir ve kireçlenir. Farklı
büyüklükteki bu tüberküllerin çevresinde rezorbtif düğümcükler oluşur. Lenf
düğümleri akuttaki ile aynıdır.
3- Prodüktif-lobüler infiltrasyonlu tüberküloz
: burada normal ve amfizemli akciğer lobcukları arasına serpilmiş , kıvamlı
, donmuş yağ görünümünde , beyazımsı odaklar vardır ve bu lezyonlar genellikle
kazeifikasyon yoktur. Bölge lenf düğümleri çoğunlukla büyür ve buradaki
lezyonlar kazeifiye olur.
4- Galopan- asinöz ve lobüler-kazeifiye
pnömoni : buzağı ve danalarda erken
generilizasyonu sırasında görülebilir. Lobüler alanlar halinde , düzensiz
kazeifiye bölgeler vardır.
B) KRONİK AKCİĞER TÜBERKÜLOZU ( POST PRİMER
ENFEKSİYON PERİYODU )
1- Asinöz-nodöz lezyonlar
·
Asinileri kaplayan yonca yaprağı görünümünde
kazeifiye kitleler ( asinöz ) yada düğümsü yapıda ( nödöz ) ‘lar
gözlemlenebilir.
·
Bunlar bağ doku kapsülü ile sınırlandırılabilir
veya iyileşebilir.
·
Açık tüberküloz-bronşlar yoluyla yayılma vardır.
2- Kavern’ler :
-
Erime
kavern’leri : asinöz- nodözlerin erimesi ve bronşlar yoluyla dışarı
atılması sonucu oluşur. Duvarlarındaki damar anörizmaları nedeniyle bazen
öldürücü kanamalara sebep olan bu kavernlere insanlarda rastlanır ( öksürük ile
kan tükürme )
-
Bronşiekzatik
kavern’ler : sığırların kronik AC tüberkülozu için patognomiktir. Bronş
içindeki eksudatın bronş duvarına yaptığı basınç sonucunda oluşur. Bu tip
kavernlerin duvarını bronş duvarı oluştururken ; erime kavernlerinin çevresinde
bronş duvarı yoktur.
3- Trake ve bronşlarda nödül ve ülserler : kronik
AC tüberkülozunda ayrıca trachea ve bronşların mukozasında milier tüberküller
oluşur. Bunlar zamanla kenarları kalkık , tabı granüllü ülserlere dönüşürler.
-
Kronik organ tüberkülozunda akciğer lenf
düğümlerinde yeni bir değişiklik meydana gelmez (Cornet'in lokalizasyon kuralı
geçerli değildir). Tüberkülozla ilgili olarak lenf düğümlerinde görülebilecek
kireçlenme ve bağ doku indurasyonu gibi lezyonlar ilk enfeksiyon periyodundan
kalan izlerdir.
C) GEÇ GENERİLİZASYON
1- Galopan-asinöz : akciğerler aşırı
şişkin ve amfizemlidir. Ortaları erimiş ve bağ doku ile sınırlandırılmıştır
asinöz fuayeler bulunur. Lenf yumrularında kazeifikasyon vardır. İlk enf.
Periyodundan kalan kireçlenmiş fuayeler bulunabilir.
2- Lobüler kazeifiye pnömoni : AC’ler
şişkin , amfizemli ve lobcuk büyüklüğünde kazeifiye fuayeler içerirler. Akciğer
ve böbreklerde milier tüberküllerde rastalanabilir. Lenf yumruları
galopan-asinöz’deki gibidir.
3- Tipik miliyer tüberküller : doğum
sonrasında ve uzun nakiller sonucunda oluşur. Akciğerde ve ayrıca böbrek
korteksinde milier tüberküller vardır.
ATLARDA TÜBERKÜLOZ
-
Genellikle etken M.bovis’tir bazen de
M.tüberculosis ve M.avium etkenleri ile hastalık oluşabilir.
-
Genellikle sindirim yoluyla meydana geldiğinden
barsaklar ve ilgili lenf düğümlerinde lezyonlara rastlanır.
-
Akciğer tüberkülozu ise hematojen yolla meydana
gelir.
-
Atlarda akciğerin akut milier tüberkülozunda
organ şişkindir , amfizemli ve çok sayıda miler tüberküllerle bezenmiştir. (
Kazeifikasyon ve kireçlenme genellikle söz konusu değildir.) lenf düğümlerinde
gri- beyaz renkte ve domuz yağı görünümünde odaklar vardır.
-
Kronik generilizasyonda ise miler veya kaba
nodüller halinde sert kıvamlı , gri-beyaz renkte lezyonlar meydana gelir. (
kazeifikasyon ve kireçlenme seyrek olarak gözlemlenir.)
-
Akciğer lenf düğümleri akut milier
tüberkülozdakine benzer değişiklikler gösterirler. Lezyonların domuz yağı
görünümde olmasının yanı sıra genellikle kazeifikasyon ve kalsifikasyonun
görümemesi nedeniyle atlardaki tüberküloz lezyonları , sarkomlara benzer bir
görünüme sahiptir.
KOYUN VE KEÇİDE
TÜBERKÜLOZ
-
Bu türlerde tüberküloz oldukça seyrektir.
Genellikle M.bovis ve M.avium etkenleri enfeksiyon oluşturur.
-
Keçide akciğer tüberkülozunda daha çok eksudatif
karakterdedir ve kazeöz pnömoni şekillendirir.
-
Primer akciğer fuayesinin yerleşimi sığırlardaki
gibidir. Bölge lenf düğümlerinde kazeifiye ve kalsifiye tüberküller bulunur.
-
Generilizasyon sırasında büyük , kazeifiye ve
kalsifiye granulomlar ile bunların birleşmesi sonucu yumruk büyüklüğünde
lezyonlar oluşur. Bu bölgelerde kavernler de meydana gelir. Ayrıca trakea ve
bronşlarda ülserlere rastlanır.
-
Koyunda ise
erken generilizasyon sırasında ceviz büyüklüğünde sert , kazeifiye ve kalsifiye
düğümler görülür. Bölgede lenf düğümlerinde de benzer lezyonlara rastlanır.
KÖPEK VE KEDİDE
TÜBERKÜLOZ
-
Köpekte M.bovis ve M.tüberkülosis etkenken ,
kedide ise M.bovis etkenlik yapar.
-
Solunum ve sindirim yoluyla oluşan ve seyrek
görülen bir hastalıktır.
-
Köpeklerde primer odak genellikle kaudal
lobların dorsal kısımlarında yer alan 1-3 cm büyüklüğünde sert bir nödul
şeklindedir.
-
Erken generilizasyon sırasında genellikle az
sayıda miler tüberküller oluşur. Lezyonların kesit yüzü homojen görünümde veya
çoğunlukla likefaksiyon nekrozu sonucu erimeler gösterir.
-
Ayrıca bronşlardaki nekrotik kitlenin erimesi
sonucu kavernler meydana gelir.
-
Lenf düğümleri büyümüş , kesit yüzünde nekroz
nedeniyle yumuşama ve erimeler vardır. Köpeklerde plöritis ve göğüs boşluğunda
eksudat birikimine rastlanır.
TÜBERKÜLOZUN
MİKROSKOBİK GÖRÜNÜMÜ
-
Prodüktif
tüberkülozlarda : ortası pembe homojen renkte kazeifikasyon nekrozu ve
kalsifikasyon , bunun çevresinde histiyositler , epiteloid hücreler , langhans
tipi dev hücreleri ve lenfositler ile en dışta bunları çevreleyen fibröz
kapsülü bulunan granülomlar görülür. Bu tipik granüloma tüberkül denir.
-
Eksudatif
tüberkülozda ise : fibrin eksudasyonu , nötrofil lökositler ve mononükleer
hücre infiltrasyonları ile zamanla bu bölgelerde kazeifikasyon nekrozu
şekillenir. Burada dev hücreleri pek görmeyiz ve lezyonun çevresinde fibröz
kapsül yoktur.
-
Ziehl-Neelsen
: bu boyama ile etkenler kırmızı renkte gözlemlenir. Car’da tüberkül yapısı
yoktur. Rastgele serpilmiş makrofajlar ,
epiteloid hücreler ve az sayıda dev hücrelerinden oluşan özel olmayan bir
granülasyon dokusu bazende epiteloid hücre kümeleri ile bunların çevresinde
fibröz kapsülden oluşan granulomlar bulunur. Karnivorlarda kazeifikasyon
nekrozu yerine likefaksiyon nekrozu vardır.
RUAM ( PNEUMONİA
MALLEOSA)
-
Etken burkholderia mallei’dir etken
lenfo-hematojen yolla akciğere gelir. Akciğerde oluşan lezyonlar lenf damarları
ve bronşlar yoluyla organın içine yayılır. Ruamda AC lezyonları malleus
nodülleri veya bronkopnömoni olmak üzere ikiye ayrılır.
Nodüller ruam
lezyonları : milierden fındık büyükdüğüne varan nodüllerdir.
1-
Eksudatif nodüller lezyonları :
-
Mercimekten fındık büyüklüğüne varan ve çevresi
koyu kırmızı bir kuşakla sınırlandırılmış nodüllerdir.
-
Nodüllerin kesit yüzü sarımsı renkte olup ,
ortasında kuru irinli bir çekirdek bulunur. Zamanla bu nodüllerin ortasında
kireçlenme oluşur ve bu kireçlenme tam olmadığı için kireç kitlesi , bıçağın
ucuyla yeniden sökülmez ( parazit nodüllerindeki kireçlenmeler yerinden
sökülebilir.)
2-
Prodüktif nodüller lezyonlar :
-
Hastalığın endemik olarak bulunduğu bölgelerde
gözlemlenir.
-
Milerden bezelye büyüklüğüne varan , sert
çevresinde hiperemik kuşak bulunmayan nodüller vardır. Bu nodüllerde irinleşme
yoktur. Ancak ortada nekroz ve kireçlenmeye rastlanabilir.
Bronkopnömoni
lezyonları : bunlarla aynı zamanda nodüller lezyonlar da bulunabilir.
1-
Eksudatif lobüler lezyonlar :
-
Lobüler genişlikte koyu kırmızı yada giri renkli
ve kolayca parçalanabilen lezyonlar görülür. Kanamanın da olduğu olgularda
çikolata renginde ve ortası erimiş olan bu lezyonların bronşlarda açılması
sonucu bronşiektazik kavernler de meydana gelebilir.
2-
Kronik lober lezyonlar ( prodüktif )
-
Kronik seyirli ve organizasyona yatkın bir lober
pnömonidir.
-
Akciğerde yumruk büyüklüğüne varabilen , gri –
beyaz renkli nodüller görülür. Bu nodüllerin ortasında tavuk yumurtası
büyüklüğünde ve içinde kahverengi- kırmızı bir içerik bulunan erime alanlarına
rastlanabilir. Bazen , nedbe dokusu görünümünde lezyonlara ve bunlarında
ortasında submiler sarımtırak renkte nekrozlara rastlanabilir.
MİKROSKOBİK OLARAK :
1- EKSUDATİF NODÜLLER : başlangıçta
hemorajik bölgeler şeklinde olup , bunların ortasında hızla irinleşir. Nötrofil
lökositlerde karyoreksis şekillenir. Bu bölgenin çevresinde birbirini izleyen
fibrin eksudasyonu , hiperemi ve ödem kuşakları vardır. Lezyonun ortası düzensi
biçimde kireçlenebilir.
2- PRODÜKTİF TİPTEKİ : Epiteloid hücreler
, dev hücreleri ve nötrofil lökositlerden oluşan granulomlar ve karyoreksis
görülür. Daha geniş lezyonların ortasında kireçlenmiş veya kireçlenmemiş
malleus apselerinede rastlanabilir.
AKTİNOBASİLLOZ
-
Genellikle sığır ve domuzlarda rastlanan bu
hastalık , aerojen veya hematojen yolla meydana gelir. Domuzlarda
plörapnömoniye neden olur.
-
Aerojen
enfeksiyonlarda : kraniyal loblarda büyümenin yanı sıra yumruk büyüklüğüne
varan ve küçük apselerle bezenmiş yumuşak bölgeler görülür. Bunlarun çevresinde
fibröz kapsül bulunur.
-
Hematojen
enfeksiyonda : multiple milier ( domuz) veya ceviz büyüklüğünde sığır
düğümler meydana gelir.
-
Mikroskobik
olarak : ortada ışınsal yapıda etkenlerin çevresinde nötrofil lökositler ,
epiteloid hücreler , dev hücreleri ve lenfositlerden oluşan hücre infiltrasyonu
ile bunların çevresinde fibröz kapsül görülür.
MİKOTİK PNÖMONİLER(PNÖMOMİKOZLAR)
Mantarların sebep olduğu pnömoniler , hematojen ve solunum yoluyla oluşurlar.
1-
Fırsatçı ( fakültatif patojen ) mantar
enfeksiyonları
2-
Sistemik enfeksiyonlar ( obligat patojen
mantarlar) sırasında oluşan mantar enfeksiyonu.
A) FIRSATÇI MANTAR ENFEKSİYONU
Genellikle kanatlılarda rastlanan aspergilloz’a
immunsupresyon ve uzun süreli antibiyotik tedavisinden sonra diğer hayvanlarda
da rastlanır.
Akciğer aspergillozunda miliyerden ceviz büyüklüğüne varan
ve büyük olanları fibröz kapsülle çevrili granulomlara rastlanır. Gronulomların
kesit yüzün gri-sarımsı renkte ve kazeifiye’dir. Kazeifiye kitlelerin dökülmesi
sonucu bronşiektazik kavernler oluşabilir.
Mikroskobik olarak , ortada nekroz , çevresinde yabancı
cisim dev hücreleri , mononükleer hücre ve az sayıda nötrofillerden oluşan
hücre infiltrasyonu ile dışta firböz kapsülle çevrili granülomlar vardır.
Nekroz alanlarında etkenin septumlu hifalarına bronşlarda ise konidiyoforlarına
rastlanır.
B) OBLİGAT PATOJEN MANTAR ENFEKSİYONLARI
BLASTOMYCOSİS :makroskobik
olarak akciğerlere serpilmiş halde çok sayıda ve değişen büyüklükte nodüller
görülür. Nodüller genellikle sert kıvamlı granulomlar halindeyken , bazen
ortalarında irinleşmeye de ( piyogranulom) rastlanır. Bölgesel lenf
düğümlerinde de granulomlara veya kazeifiye odaklara rastlanır. Kalsifikasyon
ya yok ya da çok azdır.
Mikroskobik olarak
makrofaj , epiteloid histiyositler , dev hücreleri ve az sayıda nötrofil
lökositler ile bağ dokudan oluşan granulomlar görülür. Etken PAS ve
methenamine-silver boyama yöntemleriyle ortaya konabilir.
CRYPTOCOCCOSİS (
AVRUPA BLASTOMYCOSİSİ)
En çok kedilerde gözlemlenir. Etken mukus yapılı bir kapsüle
sahiptir.
Hastalık genellikle immunsupresyon , besleme yetersizliği ,
uzun süreli kortikosteroid tedavisi ve fel,ne leukemia virusu enfeksiyonu olan
kedilerde daha sık ggörülür.gözlemkenir.
görülür.
Makroskobi : AC’de çok sayıda küçük beyaz renkli jelatinöz
görünümde ( etkenin kapsülündeki mukustan dolayı ) granulomlar vardır.
Mikroskobik olarak : Çoğunun sitoplazması vakuollü
makrofajlar ile lenfosit ve plazma hücrelerinin yanı sıra bol miktarda
etkenlere rastlanır. Hematosilen-eozin boyamada etken boyayı almadığı için bu
lezyonlar ilk bakışta sabun köpüğü gibi görünür.
HİSTOPLASMOSİS
Etkeni histoplasma capsulatum’dur. Genç köeklerde daha az
olarakta kedilerde gözlemlenir. Makroskobik olarak bakıldığında fibröz bir
kapsülle sınırlandırılmış granulomlar görünür. Mikroskobik olarak bakıldığında
ise sitoplazmalarında etken bulunan yoğun makrofaj infiltrasyonları ve
epiteloid hücreler vardır. PAS veya methenamine-silver boyama ile etkenler
gözler önüne serilir.
Antrakoz : Kömür
tozlarının solunum yollarında görülmesi durumudur.
Silikoz : silisyum
dioksit , kuartz gibi silikat asitlerini içeren tozların alınması ile oluşur.
Aspertoz : İnsanlarda
kronik intersitisyel pnömoni, fibrozis ve mezotelyom adı verilen tümörlere
sebep olur. Kronik asbestoz olgularında köpeklerde bronş karsinomları
görülebilir. Asbestozda oluşan granulomlar, hücreden zengindirler ve ortada kahverenkli, uzun
asbest cisimcikleri bulunur.
Kaolin : porselen
yapımında çalışan insanların AC granülomatöz lezyonlar ve fibrozis gözlemlenir.
Sideroz : demir
tozlarının veya demir oksit’lerin alınması sonucu oluşur.
Alüminyum : Boksit
madeninde çalışanlarda AC kronik intersitisyel pnömoni ve fibrozis vardır.
KOYUNLARIN PULMONER
ADENOMATOZU
Etken retrovirüs tip D’dir. Slow virüs enfeksiyonudur. Yaşlı
koyunlarda gözlemlenir. Kuzu ve keçilerde seyrektir.
Enfeksiyonda solunum güçlüğü , çabuk yorulma , zayıflama ve
arka ayaklar kaldırarak baş öne eğildiğinde burundan müköz bir akıntının
gelmesi önemli bulgulardır. Kronik seyirli ve tedavisi mümkün olmadığı için
genellikle ölüm ile sonuçlanır.
Makroskobik olarak AC normalin birkaç katı kadar büyümüş ve
ağırlamıştır. Hastalık daha çok kaudal loblarda yaygındır. İlerlemiş vakalarda
tüm loblar etkilenmiştir. Üzerinde nodüller vardır ve bu nödüller etrafından
belirgin bir sınırla ayrılmıştır ve plörada bir kabartı yapmakta parazit
düğümcüklerinden ayrılır. Zamanla nodüllerin büyüklüğü ve sayısı artar. Bu
nodüllerin birleşmesiyle geniş , gri renkli ve sert kıvamlı bölgeler meydana
gelir. Önemli bir bulgu ise AC’nin üzerini örten plöranın parlak-şeffaf görünüm
almasıdır. Hastalığın %3-5’inde lenf düğümlerinde metastaz gözlemlenir. Bazen
plöra , kas , Kc ve böbrek gibi organlarda metastaz yapabilir.
Mikroskobik olarak, başlangıçta akciğere serpilmiş
halde küçük tümöral odaklar, ilerlemiş olgularda ise geniş sahalar halinde
tümöral üremeler görülür. Alveoller kübik epitelle döşeli olup, lümene doğru
papiller üremeler vardır. Bronşiyollerde ise, silindirik epitellerin
proliferasyonu sonucu papiller üremeler ile bazen lümende tümör kitleleri
görülür. Elektron mikroskobik incelemeler sonucunda kübik hücrelerin tip II
pnömosit, silindirik hücrelerin ise silyumsuz bronşiyol epitelleri (clara
hücreleri) olduğu anlaşılmıştır.
PARAZİTLER
1-
Esas AC parazitleri
-
Bronşlardaki parazitler
-
Akciğer damarlarındaki parazitler
2-
Göç sırasında akciğerden geçen parazitler
3-
Diğer parazitler ( Toxoplasma , Echinococcus
vs.)
A) BRONŞLARDAKİ PARAZİTLER
-
Sığırlarda
; Dictyocaulus viviparus genç hayvanlarda paraziter bir bronkopnömoniye
sebep olur. Gıda ile alınan enfeksiyon larvarı (L3) ince barsak mukozasını
delerek lenf yolları ile mezenteriyel lenf düğümlerine buradanda ductus
torasikus ve A.pulmonalis ile AC’ye ulaşır. Larvalar burada yaklaşık 1 ay
içinde olgunluğa erişirler ve bu nedenle belirtilirler. Dişiler tarafından
bronşlarda ve tracheada bırakılan embriyolu yumurtalardan L1’ler çıkar. Bunlar
öksürükle veya yutularak sindirim yolu ve dışkı ile dışarı atılır.
-
Makroskobik olarak : kaudal loblarda gri renkli
ve kıvamlı nodüller vardır. Kesit yüzünde bronşlarda 3-4 cm uzunluğunda olgun
parazitlere rastlanır. Mikroskobik olarak kataral-irinli bronşitis ,
bronşiyolitis düz kas tabakasında hiperplaziye rastlanır.
Koyun ve keçilerde :
-
Dictyocaulus filaria bulunur. Yaşam
siklusu ile makroskobik ve mikroskobik bulgular , D.viviparus’a benzer. Ancak
bunda alerjik reaksiyona rastlanmaz. Koyun ve keçilerde rastlanan protostrongylus , muellerius , cystocaulus ,
neostrongylus’lar gelişimlerini tamamlamak için arakonakçıya ( sümüklü
böceğe ) ihtiyaç duyarlar. Enfeksiyonun şekillenmesi için görevini tamamlamış
arakonağın veya L3 lerin alınması ile enfeksiyon teşkil eder. Alınan etkenler
lenf düğümlerine geçerek burada L4 halini alır ve duktus torasikus ile kalbe ,
buradanda A.pulmonalis ile AC’lere gelir.
-
Protostrongylus rufescens :
Dictyocaulus’takilere benzer. Ancak makroskobik olarak daha küçük , lobüler lezyonlarda vardır ve bunlardan
daha çok , kaudal lobların kenarlarına yerleşirler.
Atlarda : Dictyocaulus
arnfieldi 7cm uzunluğundaki bu parazitin doğal konakçısı eşşeklerdir. Eşekler
dayanıklı olduklarından bunlara fazla bir bozukluk yapamazlar. Atlarda
eozinofil lökosit infiltrasyonları ile birlikte kronik kataral bronşitis ve
bazen bronkopnömoni görülebilir.
Kanatlılarda : syngamus
trachea yaklaşık 2c uzunluğundaki bu parazit , trachea ve bronşlarda yaşayarak
kan emer ve anemiye sebep olur. Cytodites nudus ( hava keseleri akarı ) ise
tavuklarda AC ve hava kesesi yangısına neden olur.
B) AKCİĞER KAN DAMARLARINDA RASTLANAN
PARAZİTLER
-
Angiostrongylus vasorum A.pulmonalis ve sağ kalpte
gözlemlenir.
-
Dirofilaria immitis : kedi ve köpeklerde ,
yabani car’larda görülen sivrisinekler ile aktarılan bu parazit sağ kalp ve
A.pulmonalis’te bulunur. A.pulmonalis’in kollarında oluşan trombozlar sonucu
infarktus , hemosideroz ve cor pulmonale
oluşur.
2- GÖÇLERİ SIRASINDA AKCİĞERDEN
GEÇEN PARAZİTLER
Ruminantlar :
-
**strongylus papillosus genellikle genç
hayvanlarda bulunur. Deriyi delerek geçen infeksiyon larvaları ( L3)
lenfo-hematojen yolla AC gelirler.
Alveollere geçen larvalar , trachea üzerinden yutularak ince
bağırsaklara geçer ve burada olgunlaşır. Yetişkin dişi hayvanlarda larvalar kan
damarları ile memeye gelir. Burada sütle karışarak galaktojen yolla buzağı ve kuzularda enfeksiyon yapalir. Kuvvetli
invazyonlarda buzağılarda zayıflama kuzularda ise akciğer kanamaları , pnömoni
, enteritis ve ölüm vardır.
-
Toxocara canis : **karnivorlarda ince
bağırsaklardan v.porta , karaciğer , v.cava caudalis sağ kalp ve A.pulmonalis
ile AC’ye gelir. Bazen AC ‘deki larvalar V.pulmonalis’lere geçerek büyük
dolaşım ile kaslara ve çeşitli organlara
gelerek granulomlar oluşturur. Buna larva migrans adı verilir. Özellikle kas
dokusunda oluşan granulomlardaki larvalar , yıllarca canlı kalabilir ve
dişilerin kas dokusunda bulunan larvalar gebelik sırasında aktive olarak plasenta yoluyla fötüse geçerler ( prenatal
enfeksiyon ) önce fötüs’un karaciğerinde kalan parazitler , doğumdan sonra
AC’ye göçerler.
3- DİĞER PARAZİTLER
-
Echinococcus granulosus : köpeklerdeki bu
parazitin larvasının oluşturduğu kist hidatid’e koyun , sığır , domuz , keçi ,
atların AC’lerinde rastlanabilir.
PLÖRA VE GÖĞÜS BOŞLUĞU
Hemotoraks : göğüs
boşluğunda kan toplanması olayıdır. Nedeni ; travma , damar duvarında erezyona
sebep olan tümör invazyonları veya yangısel olaylar ve yırtılan anörizmalar
gibi nedenlerden oluşur.
Hidrothoraks : göğüs
boşluğunda berrak bir sıvının ( transudat ve eksudat ) bulunması olayıdır.
Nedenleri ; genel ödem , kalp yetmezliği , kronik plöritis , böbrek
hastalıkları , kaşeksiye sebep olan kronik hastalıklar ve zehirlenmelerdir. Bu
sıvının basıncı sonucu solunum güçlüğü ve kompresyon atelektazi görülebilir.
Chylothoraks : Gögüs
boşluğunda lenf sıvısının birikmesidir. Büyük lenf damarlarının (ductus
torasicus gibi ) yırtılması sonucu oluşur. ( terimce bil )
Pnömothoraks : göğüs
boşluğunda hava ve gaz toplanması olayıdır. Sebepleri arasında dışarıdan oluşan
delici travmalar , kaburga kırıkları
intersitisyel amfizemde bullaların yırtılması , tümörler ve ekinokok
kistleri sayılabilir.
Piyothoraks : Gögüs
boşluğunda irinli bir eksudat toplanmasıdır ve genellikle kedi , köpek ve
atlarda gözlemlenir.
-
Plöranın yangısına plöritis denir.
TÜMÖRLER
-
Mezotelyom : Plöranın primer tümörü olup ,
mezotel hücrelerinden köken alır. Tümör ayrıca karın boşluğundaki organların
serozalarını da tutabilir. Makroskobik olarak plöra üzerinde ve serozalarda ,
serpilmiş nohut büyüklüğünde nodüller halinde görülür. Tümör , bu görünü nedeniyle
incili tüberküloz ile karışabilir.
Harun Kaya
Yorumlar
Yorum Gönder